Büyük Cihad: İslam’ı Öğrenme ve Öğretme Gayret-leri (Dâru’l-Erkam)

Nübüvvetin ilk senesinde Erkam bin Ebi’l-Erkam (r.a) müslüman olduktan sonra ashâb-ı kirâm onun evinde gizli gizli toplanmaya başladılar.

“Dârü’l-İslâm” diye de bilinen “Dârü’l-Erkam”, Mekke’de Safâ Tepesi’nden Merve’ye doğru hareket edildiğinde hemen sağda, Safâ Tepesi’nin eteklerinde idi. Yakın zamanlara kadar Mes’â’nın burasında bir kapı vardı ve ismi Dâru’l-Erkam idi. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Kureyş müşriklerinden sakınarak bu mübârek evde bulunurlar, yanlarına gelenlere İslâm’ı anlatırlar, Kur’ân-ı Kerîm okuyup öğretirlerdi. Orada, beraberce namaz kılarlardı. Birçok insan İslâm ile burada tanışmıştır.

Hz. Ömer (r.a), nübüvvetin altıncı yılında müslüman oluncaya kadar bu ev İslâm’ın teblîğ edilip öğretilmesinde büyük hizmetler îfâ etmiştir.

Erkam (r.a) Dârü’l-Erkam’ı daha sonra vakfetmiştir. Vakfiye’si şöyledir:

“Bismillâhirrahmânirrahîm. Bu, Erkam’ın Safâ’dan biraz ilerideki evi hakkında yaptığı ahd ü vasiyetidir ki, onun arsası Harem-i Şerîf’ten sayıldığından, o da haremleşmiş, dokunulmazlaşmıştır: Satılmaz ve tevârüs olunmaz. Hişâm bin Âs ve onun âzatlı kölesi buna şâhittir.” (İbn-i Sa’d, III, 242-244; Hâkim, III, 574-575/6129)

Dârü’l-Erkam, zamânımızda Suûdî Arabistan Krallığı tarafından yıkılarak Harem-i Şerîf’in arsasına katılmış, yâni aslına rücû etmiştir.

Dâru’l-Erkam’daki gizli dâvet günlerinden, İslâmî usûle dâir şu netîceleri çıkarabiliriz:

1. Gerektiğinde gizlilik bir dâvânın esâsı olmalıdır.

2. Herhangi bir ictimâî, dînî ve siyâsî hâdisenin gerçekleşmesinde ilk ve zarûrî adım, eğitim ve öğretimdir. Bir dâvâya gönül veren fertlerin keyfiyet kazanması için, o dâvânın mantığı ve ahlâkı ile techîz edilmeleri gerekir.

Buna göre İslâmî faâliyetlerde kıyâmete kadar tutulacak yol ve tâkib edilecek usûl, Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in bu tatbîkâtının ışığında teşekkül ettirilmelidir. İslâm’ın yeniden güçlendirilmesi ve yeni bölgelere ulaştırılmasında bu eğitim ve öğretim faâliyetlerine birinci derecede ehemmiyet verilmelidir.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in yetiştirdiği İslâm cemaatinin mühim hususiyetleri şunlardır:

1. Vahye tam icâbet ve onun önüne geçmemek,

2. Vahyin ve îmânın vicdanlarına derinden tesir etmesi,

3. Sabır

4. Çok dua etmek ve duada ısrarlı olmak,

5. Çok zikretmek ve çokça Kur’ân tilâvetinde bulunmak,

6. İhlâs,

7. Sebât…

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْۚ تُر۪يدُ ز۪ينَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ اَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوٰيهُ وَكَانَ اَمْرُهُ فُرُطًا

“Sabah akşam (her vakit) Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sabret! Dünya hayatının zînetini isteyerek gözlerini onlardan ayırma! Kalbini zikrimizden gafil kıldığımız, keyfinin peşine düşmüş ve işi gücü haddi aşmak olan kimseye itaat etme!” (el-Kehf, 28)

 

Niçin Erkam’ın evi tercih edildi?

– Hz. Erkam’ın müslüman olduğu bilinmiyordu.

– Erkam (r.a) müslüman olduğunda 16 yaşlarındaydı. Kimse bir gencin evinde toplanılacağını tahmin etmezdi.

– Erkam (r.a) Benî Mahzum’dan idi. Bu kabile, Benî Hâşim’in karşısında duran kabilelerin bayraktarlığını yapıyordu. Kimse, düşman saflarından bir kimsenin evinde İslâm’ın anlatılacağını tahmin etmezdi.

Bütün bunlar, Dâru’l-Erkam’ın tercih edilmesindeki fetâneti ortaya koymaktadır.

 

Eğitim Usulleri

İbn-i Abbâs (r.a):

“Kitab ta’lim etmekte olduğunuz ve ders alıp vermekte bulunduğunuz için rabbânîler olunuz!”[1] âyet-i kerîmesini; “Hilim ve hikmet sahibi fakîh âlimler olunuz!” şeklinde tefsîr etmiştir.

Rabbânî, insanları, evvelâ ilmin küçük ve basit meselelerini, daha sonra da derece derece ağır ve zor mevzûları öğreterek yetiştiren kişidir” de denilmiştir. (Buhârî, İlim, 10)

Hangi yaşta olursa olsun ilim öğrenmeye devam etmek lâzımdır. Nitekim İmâm Buhârî (r.a) şöyle buyurur:

“Bir makam ve mevkîye getirildikten sonra da dînî ilimleri derinlemesine öğrenmeye devam ediniz! Zira Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in ashâb-ı kirâmı, ileri yaşlarında ilim öğrendiler!” (Buhârî, İlm, 15)

 

Akâid’in İnşâsı

İslâm’da en mühim husus akâid yani inanç esaslarıdır. Her şeyden evvel bunların kalbe iyice yerleştirilmesi lâzımdır. Bunu yaparken de şu noktalara dikkat etmek gerekir:

– Sünnetullâhı bilmek ve ona ittibâ etmek. İslâm, mûcizelerle yayılmamıştır. İlk Müslümanlar sünnetullâhın îcâbı olan halleri yaşamış, üzerlerine düşen vazifeleri yapmışlardır. Müslümanlar, hayatın kânunlarını iyi bilmeli ve ona göre hareket etmelidirler. (Tedrîcîlik…)

– Îtikâdî, fikrî, ahlâkî hususlarda evvelâ kendimizden başlayarak değişimi sağlamak îcâb eder.

– Eğrilen ve bozulan yerleri tashih etmek gerekir.

– Cennet’i anlatmak,

– Cehennem’i tanıtmak,

– Kader’in öğretilmesi,

– İnsan hakîkatinin idrak ettirilmesi lâzımdır.

– İnsan ile şeytan arasındaki mücadele izah edilmelidir.

– Kâinât, hayât ve mahlûkât ile alâkalı bilgiler verilip insanlar bunlar üzerinde tefekküre dâvet edilmelidir.

 

İbâdet ve Ahlâkın İnşâsı

İtikattan sonra ibadet hayatının ve ahlâkî güzelliklerin kazanılması gerekmektedir. Bu kademede:

– Tefekkür, teemmül, namaz, teheccüd, dua, zikir, Kur’ân tilâveti gibi muhtelif ibadetlerle ruhların tezkiye edilmesi gerekir.

– Zannı terk, hakkı araştırma ve tam bilgi sahibi olma, tedebbür, hikmeti araştırma, tarihe bakıp ibret alma gibi zihnî faaliyetlerle aklın tezkiyesi şarttır.

– Habis ve pis şeyleri terk edip tıyb (güzel ve hoş) olan şeylerle beslenme, takvâ elbisesine bürünme gibi faaliyetlerle bedeni terbiye etmelidir.

– Güzel ahlâkı kazanıp alışkanlık hâline getirmek için dâimî bir gayret içinde olunmalıdır.

Nitekim Mekke’de Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in vazîfeye başladığı haberi Ebû Zer (r.a)’e ulaştığında, kardeşi Üneys’e:

“‒Bineğine binip Mekke vâdisine git ve O zâtın sözlerini dinle!” demişti. O da denileni yaptı. Mekke’den dönünce Ebû Zer’e şöyle dedi:

“‒Ben O zâtın herkese mekârim-i ahlâkı yani en üstün ahlâkî güzellikleri öğrettiğini gördüm!” (Buhârî, Edeb, 39)



[1] Âl-i İmrân, 79.