8.1. Osman b. Mazʻûn (r.a)
Kureyş kabilesinin Benî Cumah koluna mensuptur. Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla on üçüncü kişi olarak İslâm’ı kabul etmiştir. Yine ilk müslümanlardan olan oğlu Sâib ve kardeşleri Kudâme, Abdullah ve Sâib ile beraber Birinci Habeşistan Hicreti’ne katılmıştır. Mekkeliler’in İslâm’ı kabul ettiğini duyunca yakınlarıyla birlikte Mekke’ye dönmüş, haberin asılsız olduğunun anlaşılması üzerine akrabası Velîd b. Mugīre’nin himayesine girmek zorunda kalmıştır. Müşriklerin Rasûlullah (s.a.v) ile ashabına işkence yaptığını gören Osman, Velîd b. Mugīre’nin himayesini terkedip Allah’ın himayesine girdiğini açıkladı. Daha sonra da kardeşleriyle birlikte Medîne-i Münevvere’ye hicret etti. Rasûlullah (s.a.v) onu Hazrec kabilesinden Abbâs b. Ubâde veya Mâlik b. Teyyihân ile kardeş ilân etti ve âilesine Medîne-i Münevvere’de ev yapıp yerleşmeleri için bir arsa tahsis etti.
Osman b. Mazʻûn (r.a) Bedir Gazvesi’ne oğlu ve iki kardeşiyle beraber katıldı. Bu savaşın ardından vefat etti ve Medîne’de ilk vefat eden muhacir oldu. Rasûlullah (s.a.v) onun ölümüne üzülüp ağladı ve naaşını öperek[1] “Bu bizim âhirete ilk gidenimizdir” dedi. Onu Bakī’ mevkiine defnetti, daha sonra burası kabristan hâline getirildi.
Muttalib b. Ebû Vedâʻa anlatıyor:
“Osmân b. Mazʻûn vefât ettiği zaman cenazesi Medîne’den dışarı çıkarılıp gömüldü. Osman (r.a) muhacirlerden ilk vefat eden kimse idi. Rasûlullah (s.a.v) bir kişiye Osman için bir kaya (getirerek mezar yerini belli etmesini) emretti. O kişi (bir taş aldı, fakat) taşımaya güç yetiremedi. Rasûlullah (s.a.v) bizzat gidip kollarını sıvadı -râvi der ki: “Sanki ben şu anda Rasûlullah’ın kollarının beyazlığını görür gibiyim”- sonra kayayı getirip Osman’ın baş tarafına koydu ve:
“‒Bununla kardeşimin kabrini işaretliyorum, âilemden ölenleri bunun yanına defnedeceğim” buyurdu.”[2]
Nitekim Osman’ın ardından Rasûl-i Ekrem’in oğlu İbrâhim de aynı yere defnedildi.
Osman b. Mazʻûn’u hicretten sonra evlerinde misafir eden Ümmü’l-Alâ binti Hâris el-Ensâriyye cenazesinin yanında Allah’ın Osman’a ikramda bulunduğundan şüphesi olmadığını söylemişti. Rasûlullah (s.a.v) bunu nereden bildiğini sordu. Ümmü’l-Alâ:
“–Cenâb-ı Hak ona ikram etmezse kime eder ki?” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) Allah’ın elçisi iken kendisine bile ne yapılacağını bilemediğini söyleyerek bu tür sözlerin uygun olmadığını ifade etti.[3]
Kızkardeşi Zeyneb, Hz. Ömer ile evli olduğundan Abdullah b. Ömer ile Hz. Hafsa’nın dayısı olan Osman b. Mazʻûn’un vefatından sonra geride bir kızı ile oğulları Abdurrahman ve Sâib kalmıştır. Peygamber Efendimiz’in, Buvât Gazvesi’ne giderken Medîne’de yerine vekil bıraktığı Sâib Yemâme’de şehid düşmüştür.
İbadete düşkün olan Osman b. Mazʻûn (r.a) günah işlemekten son derece sakınırdı. Câhiliye döneminde de içki içilmesine karşı çıktığı, “Aklımı başımdan alan, benim seviyemde olmayanları hâlime güldüren ve kızımı istemediğim kimseyle evlendirmeme sebep olan bir şeyi kesinlikle içmem” dediği bildirilir.
Savaşlarda bekârlığın sıkıntı vermesi sebebiyle günaha düşmemek için kendisini hadım ettirmeyi düşünmüş fakat Rasûlullah (s.a.v) buna izin vermemiş ve oruç tutmasını tavsiye etmiştir.[4]
8.1.1. Rivâyetleri
Mekkeli müşrikler, geri gelen muhâcirlerin Habeşistan’da hüsn-i kabûl gördüklerini öğrendiklerinde bundan büyük bir endişe duydular ve yapmakta oldukları işkenceyi daha da şiddetlendirdiler. Akrabâsı Velid b. Muğîre’nin himâyesinde rahat bir hayat süren Osman b. Mazʻûn (r.a) Rasûlullah (s.a.v) ve ashâbının akıl almaz zulüm ve işkencelere mâruz kaldıklarını, bâzılarının ateşle dağlandığını, kırbaçla dövüldüğünü görünce tefekküre daldı:
“Vallahi bir müşriğin himâyesinde emniyet içinde yaşayarak arkadaşlarımın ve akrabâlarımın Allah yolunda çektikleri türlü türlü çileleri benim çekmeyişim büyük bir noksanlıktır. Allah’ın himâyesi daha şerefli ve daha emniyetlidir” diye düşünerek hâmîsi Velid’in yanına gitti. Ona:
“−Ey amcamın oğlu, sen beni himâyene aldın, güzelce himâye ettin ve taahhüdünü yerine getirdin. Şimdi senin himâyenden çıkıp Rasûlullah (s.a.v)’in yanına gitmek istiyorum. O ve ashâbı benim için en güzel örnektir. Beni Kureyşlilerin yanına götürüp üzerimdeki himâyeni kaldırdığını bildir” dedi.[5]
֎
Osman b. Mazʻûn’ın hanımı Havle binti Hakîm güzel giyinen bir kadındı. Birgün pejmürde bir kıyafetle Hz. Âişe’nin yanına geldi. Muhtereme vâlidemiz:
“−Bu hâlin ne?” diye sorduğunda:
“–Kocam geceleri namaz kılıyor, gündüzleri de oruç tutuyor”dedi.
O esnâda Rasûlullah (s.a.v) içeri girdi. Hz. Âişe (r.a) durumu kendisine anlattı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) âilesinin üzerindeki mes’ûliyetini hatırlatma sadedinde Osman b. Mazʻûn’a:
“–Osman, bize ruhbanlık emredilmemiştir. Bende senin için üsve(-i hasene: güzel bir misâl) yok mu? Vallahi sizin Allah’tan en çok korkan ve O’nun hudutlarına en fazla riâyet edeniniz benim” buyurdu. Eşinin, misafirinin ve nefsinin de kendi üzerinde hakkı bulunduğunu hatırlatarak herkese hakkını vermesini tembih etti.[6]
֎
Rasûlullah (s.a.v) birgün ashâb-ı kirâma kıyâmetten bahsetmişti, bundan çok duygulanıp ağladılar. Sonra içlerinden on kişi Osman b. Mazʻûn’un evinde toplandılar. Aralarında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali de vardı. Yaptıkları istişâre neticesinde bundan böyle dünyadan el etek çekmeye, kendilerini hadım ettirmeye, gündüzlerini oruçla gecelerini de sabaha kadar ibâdetle geçirmeye, et yememeye, hanımlarına yaklaşmamaya, güzel koku sürünmemeye ve yeryüzünde gezip dolaşmamaya karar verdiler. Bu haber Peygamber Efendimiz’e ulaşınca, kalkıp Osman b. Mazʻûn’un evine gitti, fakat kendisini evde bulamadı. Hanımına Osman ve arkadaşlarının kendisine gelmeleri için haber bıraktı. Onlar da bir müddet sonra Peygamber Efendimiz’in huzûruna çıktılar. Efendimiz (s.a.v) karar aldıkları hususları kendilerine tek tek sayarak:
“–Bu konularda ittifak etmişsiniz öyle mi?” dedi. Onlar:
“–Evet yâ Rasûlallah! Bizim böyle karar almakta hayırdan başka bir gâyemiz yok” dediler. Efendimiz (a.s) şöyle buyurdu:
“–Şüphesiz ki ben bunlarla emrolunmuş değilim. Elbette sizin üzerinizde nefislerinizin hakkı vardır. Bâzen oruç tutun bâzen tutmayın, gece hem ibâdet edin hem uyuyun. Ben hem ibâdet ederim hem de uyurum. Oruç tuttuğum günler de olur, tutmadığım günler de. Et yediğim gibi hanımlarımla da berâber olurum. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”
Sonra ashâb-ı kirâmı toplayıp onlara bir konuşma yaptı ve şunları söyledi:
“Birtakım kimselere ne oluyor ki hanımlarıyla beraber olmayı, yeme içmeyi, güzel koku sürmeyi, uyumayı ve meşrû olan dünya zevklerini kendilerine haram kılıyorlar. Şüphesiz ki ben size keşiş ve ruhban olmanızı emretmiyorum. Benim dînimde et yemeyi terk etmek, kadınlardan uzaklaşmak bulunmadığı gibi dünyadan el etek çekip manastırlara kapanmak da yoktur. Ümmetimin seyahati oruç, ruhbanlığı ise cihaddır. Allah’a ibâdet ediniz, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayınız, hac ve umre yapınız, namazlarınızı kılınız, zekâtınızı veriniz, Ramazan orucunu tutunuz. Siz dosdoğru olunuz ki başkaları da öyle olsun. Sizden önceki ümmetler aşırılıkları yüzünden helâk oldular. Dîni kendilerine zorlaştırdılar, Allah da onlara zorlaştırdı. Bugün kilise ve manastırlarda bulunanlar onların bakiyeleridir.”
Bu hâdise üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu:
“Ey îmân edenler! Allah’ın size helâl kıldığı güzel ve temiz şeyleri kendinize haram etmeyin, haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.”[7]
֎
Ümmü’l-Alâ (r.a) şöyle der:
Rüyâmda Osman b. Mazʻûn’un akmakta olan bir pınarını gördüm ve gelip Allah Rasûlü’ne haber verdim. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“–İşte bu gördüğün onun amelidir.”[8]
֎
Ebû Ümâme’den rivâyet edildiğine göre Osmân b. Mazʻûn (r.a):
“–Yâ Rasûlallah, seyahata çıkmam için bana izin verir misiniz?” dedi. Rasûlullah (s.a.v):
“–Şüphesiz ki ümmetimin seyahati Azîz ve Celîl olan Allah yolunda cihada çıkmaktır” buyurdu.[9]
Diğer rivâyete göre o Allah Rasûlü’ne gelerek kendisini hadımlaştırmak için izin istemiş, Rasûlullah (s.a.v) buna müsâade etmeyerek ümmetinin şehveti önleme yolunun oruç tutmak olduğunu söylemiştir. Dünyadan tamamen el etek çekmek demek olan ruhbanlığa müsaade etmesini isteyince de bunun câiz olmadığını ancak ümmetinin ruhbanlığının mescidlerde oturarak namaz vaktini beklemek olduğunu bildirmiştir. Seyahat için izin istediğinde ise ümmetinin seyahatinin Allah yolunda cihad olduğunu haber vermiştir.[10]
8.2. Havle binti Hakîm (r.a)
Ümmü Şerîk Havle binti Hakîm b. Ümeyye es-Sülemiyye (r.a) Mekke’de doğmuştur. İslâm’ı ilk kabul edenlerdendir. Peygamber Efendimiz’in sevdiği sahâbîlerden Osman b. Mazʻûn ile evlenmiş, sonra da Medîne-i Münevvere’ye hicret etmiştir.
Hicretin ikinci yılında kocasının ölümünden sonra mehrini bağışladığını belirterek Rasûl-i Ekrem’e evlenme teklif etme yolunu ilk defa o açmıştır.[11] Onun bu arzusunu rahat bir şekilde Rasûlullah’a bildirmesini Hz. Âişe çok yadırgamış, bunun üzerine bu tür tekliflerin yapılmasında sakınca bulunmadığını bildiren âyet nâzil olmuştur (el-Ahzâb 33/50). Peygamber Efendimiz’in Havle ile evlendiği, fakat hanımlarından dilediğini bırakabileceğine dair âyet (el-Ahzâb 33/51) gelince kendisini bıraktığı da rivâyet edilmiştir.
Hz. Ömer’in şehid edildiği gün Havle (r.a) rüyasında bir horozun halifeyi üç defa gagaladığını görmüş, bunu halifeye bir suikast düzenleneceği şeklinde tabir ederek durumu kendisine bildirmiştir.[12]
Faziletli bir kadın olan Havle (r.a) dinî konuları sorup öğrenme hususunda hiç çekinmezdi. Hatta rüyasında ihtilâm olan bir kadının ne yapması gerektiğini Rasûl-i Ekrem’e sormuştu. Havle (r.a) Rasûlullah’tan on beş hadîs rivâyet etmiştir. Kendisinden Saʻd b. Ebî Vakkās, Saîd b. Müseyyeb, Beşîr b. Saʻd ve Urve b. Zübeyr gibi şahıslar rivâyette bulunmuşlardır.[13]
8.2.1. Rivâyetleri
Havle binti Hakîm (r.a) “Rasûlullah (s.a.v)’i şöyle buyururken dinledim” dedi:
“Kim bir yerde konaklar da sonra
أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ
‘Yarattıklarının şerrinden Allah’ın mükemmel kelimelerine (âyet, sıfat ve isimlerine) sığınırım’ derse, konakladığı o yerden ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar vermez.”[14]
֎
Nebî (s.a.v) Sakîf kabilesini muhâsara ettiği günlerde “Şu bulunduğum yere konakladığımız andan beri meleği hiç görmedim” buyurdu. Havle binti Hakîm es-Sülemiyye gidip bu sözü Hz. Ömer’e nakletti. Ömer (r.a) Peygamber Efendimiz’in yanına gelerek bu sözünden bahsetti. Efendimiz de “(Havle) doğru söylemiş” buyurdu. Bunun üzerine Ömer (r.a) kuşatmayı kaldırıp oradan ayrılmayı teklif etti, Nebî (s.a.v) de oradan ayrıldı.[15]
[1] Ebû Dâvûd, Cenâiz, 35, 36; Tirmizî, Cenâiz, 14.
[2] İbn Mâce, Cenâiz, 42; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 57, 59/3206.
[3] Buhârî, Cenâiz, 3; Sulh, 30.
[4] Buhârî, Nikâh, 8; Müslim, Nikâh, 6-8; Heysemî, Mecmaʻu’z-zevâid, 4/253. Bkz. M. Yaşar Kandemir, “Osman b. Mazʻûn”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/osman-b-mazun (05.05.2023).
[5] İbn İshâk, Sîret, Konya 1981, 158; Heysemî, Mecmaʻu’z-zevâid, 6/34.
[6] Bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/226, 268; Ebû Dâvûd, Tatavvuʻ 28; İbn Hacer, el-İsâbe, 4/291.
[7] el-Mâide 5/87. Vâhidî, Esbâbu nüzûli’l-Kur’ân, 207-208; Ali el-Kârî, el-Mirkât, 1/182-183. Krş. Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5; Nesâî, Nikâh, 4.
[8] Buhârî, Cenâiz, 3; Şehâdât, 30; Menâkıbu’l-Ensâr, 46; Tâbîr, 13.
[9] Bkz. Ebû Dâvûd, Cihâd, 6; Bağavî, Şerhu’s-sünne, 2/370, no: 484.
[10] Bağavî, Şerhu’s-sünne, 2/370, no: 484.
[11] Bkz. Buhârî, Nikâh, 29.
[12] İbn Şebbe, Târîhu’l-Medîneti’l-münevvere, 3/890.
[13] Bkz. Selman Başaran, “Havle binti Hakîm”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/havle-bint-hakim (05.05.2023).
[14] Müslim, Zikir, 54, 55. Krş. Tirmizî, Deavât, 40.
[15] İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 7/411.