Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Fil senesinde bir pazartesi günü dünyayı şereflendirmiştir. Bu da 12 Rebîu’l-Evvel 570 veya 571 senesine tekâbül eder.
Ebû Katâde el-Ensârî (r.a) şöyle buyurur:
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e, Pazartesi günü orucu soruldu:
“‒O gün, benim doğduğum ve peygamber olarak gönderildiğim (veya bana vahyin ilk defâ inzâl buyrulduğu) gündür.” buyurdular. (Müslim, Sıyâm 197, 198)
Süleyman Çelebi, Mevlid diye meşhur olan eseri Vesîletü’n-Necât’ta şöyle der:
Dedi gördüm ol Habîbin ânesî
Bir acep nûr kim, Güneş pervânesî
Dediler oğlun gibî hiç bir oğûl
Yâradılalı cihân, gelmiş değîl
Bû senin oğlun gibi kadrî cemîl
Bir anâya vermemişdir ol Celîl
Ulu devlet buldun ey dildâr sen
Doğiserdir senden ol hulkî hasen
Bû gelen ilm-i ledün sultânıdır
Bû gelen tevhîd ü irfân kânıdır
Bû gelen aşkına devr eyler felek
Yûzüne müştâkdır ins ü melek
Bû gice ol gîcedir kim, ol Şerîf
Nûr ile âlemleri eyler latîf
Bû gece dünyayı ol cennet kılûr
Bû gece eşyaya Hak rahmet kılûr
Bû gice şâdân olur erbâb-ı dîl
Bû giceye can verîr eshâb-ı dîl
Rahmetel lil âlemîndir Mustafâ
Hem şefîu’l-müznibîndir Mustafâ
Allâh Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Ben, ceddim İbrâhîm’in duâsı, kardeşim Îsâ’nın müjdesi ve annemin rüyâsıyım. Annem, kendisinden bir nûrun çıkıp Şam’ın saraylarını aydınlattığını görmüştür.” (Ahmed, IV, 127-128; Hâkim, Müstedrek, II, 453/3566)
İbn-i Receb şöyle der:
“Doğum esnâsında bu nûrun çıkması, Efendimiz (s.a.v)’in getireceği ve yeryüzündeki insanların kendisiyle nurlanıp şirk karanlıklarının izâle olacağı nûra işârettir.”
Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
يَا اَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثٖيرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُوا عَنْ كَثٖيرٍ قَدْ جَاءَكُمْ مِنَ اللّٰهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبٖينٌ. يَهْدٖى بِهِ اللّٰهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلَامِ وَيُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِهٖ وَيَهْدٖيهِمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ
“Ey Ehl-i kitab, şimdi size Rasûlümüz geldi, kitabınızın gizlemekte olduğunuz birçok yerlerini sizlere beyan ediyor, birçoğundan da geçiyor, işte size Allah’dan bir Nûr, parlak ve apaçık bir Kitâb geldi. Allah bununla, rızâsı ardınca gideni selâmet yollarına ulaştırır ve izniyle onları zulmetlerden nûra çıkarıp doğru bir yola koyar.” (el-Mâide, 15-16)
Burada husûsiyle Şam’dan bahsedilmesi, Efendimiz (s.a.v)’in dîninin Şam bölgesine yerleşeceğine işarettir. Bu sebeple âhirzamanda Şam, İslâm’ın sığınağı olacak, Hz. İsa (a.s) da oraya inecektir.
İlk günlerde Ebû Leheb’in Câriyesi Süveybe, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’i ve Hz. Hamza’yı emzirmiştir. Bu sebeple amcası Hz. Hamza (r.a), Efendimiz (s.a.v)’in sütkardeşidir.
Urve bin Zübeyr (r.a) şöyle der:
“Süveybe, Ebû Leheb’in câriyesi idi. (Efendimiz [s.a.v]’in doğum müjdesini getirince) Ebû Leheb sevincinden onu âzâd etti. Süveybe bir müddet Peygamber (s.a.v) Efendimiz’i emzirdi.
Ebû Leheb öldüğü zaman, âilesinden birine rüyâsında fenâ bir hâlde gösterildi. Akrabası ona:
«−Neyle karşılaştın?» diye sordu. Ebû Leheb:
«−Sizden ayrıldıktan sonra hiç hayır yüzü görmedim. Yalnız Süveybe’yi âzâd ettiğim için şuradan sulandım!» (diye başparmağıyla şehâdet parmağı arasındaki bir deliği gösterdi).” (Bkz. Buhârî, Nikâh, 20)
Bu rüyâyı gören, kardeşi Hz. Abbâs (r.a) idi. (Bkz. İbn-i Sa’d, I, 108, 125; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 277)
Daha sonra Halîme Saʻdiyye O’nu Benî Saʻd yurduna götürmüş ve pek çok bereketlere nâil olmuştur.