ÖNSÖZ

İnsanı iki elleriyle yaratıp yeryüzüne halîfe kılan ve ihsân ettiği ilimle onu üstün kılan Allah’a sonsuz hamd ü senâlar olsun!

Âdemoğullarının Efendisi, peygamberlerin mührü ve bütün insanlığın şefaatçisi Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e bütün zerreler adedince sonsuza kadar nihâyetsiz salât u selâm olsun.

Ezelde Allah teâlâ vardı, başka hiçbir şey yoktu. Cenâb-ı Hak murâd ettiği zaman pek çok varlıklar yarattı, yerleri gökleri var etti. Uzun zaman sonra en son insanı yarattı. İnsandan hiç bahsedilmeyen, isminin okunmadığı çok uzun asırlar geçti. Kıyamete yakın bir zamanda Allah onu üstün vasıf ve kabiliyetlerle müzeyyen kılarak imtihan için yarattı. Kendisini kullarına tanıtıp doğru yolu en açık bir şekilde gösterdi. İnkâr edenler için hazırlanan azâbı, îmân eden iyi insanları bekleyen mükâfatı bütün tafsîlâtıyla haber verdi. Kullarının nasıl olması, hangi vasıfları kazanmaları gerektiğini bildirdi.

Buna göre insan ferd olarak iyi bir müslüman olmalı, Rabbine îmân edip onun istediği şekilde sâlih ameller işlemelidir. Hayırlı bir insan olarak güzel bir âile kurmalı ve insanlığın devamı için nesiller yetiştirmelidir. Allah onun fıtratını bu nizâm üzere yaratmıştır. Fıtratına aykırı davrandığı müddetçe dengeli bir insan olması imkânsızdır. Huzurla kurulan âileler de âdil bir toplum oluşturup müslüman bir idarecinin etrafında toplanmalıdır. İnsanlar arası hukūkun selâmeti için bu zarûrîdir.

İnsan yeryüzüne imtihan için geldiğine göre onun için en mühim şey başarılı olmak için ne yapması gerektiğini gösteren dînidir. İkinci mühim şey ise toplum içinde diğer insanlarla birlikte huzur içinde yaşayabilmesini temin eden devletidir. Bu sebeple âlimlerimiz “Din ile devlet ikiz kardeştir, biri olmadan diğerinin ayakta durması mümkün değildir. Din esas, devlet de onun koruyucusudur. Koruyucusu olmayan bir esas zâyi olur, temeli olmayan bir koruyucu da yıkılıp gider” demişlerdir.[1] Bu sebeple müslümanlar dinlerine ve devletlerine sıkıca sarılmalı, onlara iyi sahip çıkmalıdır. Bu da yetişmiş fertlerden müteşekkil huzurlu âilelerin oluşturduğu sağlam bir toplum ile mümkündür. Bu, insanlık tarihi boyunca hep böyle olmuş bundan sonra da böyle olmaya devam edecektir.

İnsan hayra da şerre de meyletmeye müsâid olduğundan devamlı telkîne ve yönlendirmeye muhtaçtır. Ona her zaman iyilikleri hatırlatıp özendirmek, kötülüklerin zararını söyleyip sakındırmak gerekir. Bunun için Allah teâlâ pek çok peygamber ve kitap göndermiş, kitaplarında tarif ettiği şeylerin yaşanmasına peygamberlerini örnek kılmıştır. Peygamberlerin vefatından sonra da onları takip eden güzel insanların örnek alınması gerekir. Bu sebeple biz de en güzel örnek olan peygamberlerden, onların efendisi Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den ve onun güzide sahabîlerinden bazı örnekler takdim ederek başta kendimize, sonra da müslüman kardeşlerimize hayrı telkin etmeyi istedik. Bahsettiğimiz şahsiyetler önce fert olarak sonra da âileleri ile önümüzdeki en güzel örneklerdir. Naklettiğimiz rivayetlerde onların kendilerini ve âilelerini nasıl yetiştirip dünya imtihanını nasıl kazandıklarını görüyoruz. Hayatın tabiî hâli içinde yaşadıkları zorlukları, yaptıkları hataları, bunları nasıl düzelttiklerini ve nihayetinde dine ve insanlığa büyük hizmetler yaparak nasıl yüceldiklerini seyrediyoruz.

Yüce Rabbimiz önde giden bu hidâyet önderlerini örnek alarak istikāmet üzere yaşamayı cümlemize nasîb ve müyesser eylesin.

Âmîn!


[1] İbn Miskeveyh, Tecârubü’l-ümem ve teʻâkubu’l-himem, thk. Ebü’l-Kāsım İmamî, Tahrân: Dâru Surûş, 2000, 1/125; Râgıb el-İsfahânî, ez-Zerîʻa, Kahire: Dâru’s-Selâm, 1428, 111; Gazzâlî, İhyâ, 1/17. Krş. Kudâme b. Caʻfer, el-Harâc ve sınâʻatü’l-kitâbe, Bağdâd, Dâru’r-Reşîd, 1981, 436.