10. Rasûlullah (s.a.v) ve Cüveyriye binti Hâris Âilesi

Cüveyriye binti Hâris b. Dırâr b. Habîb el-Huzâiyye sümme’l-Mustalikiyye. 607 yılında doğdu, babası Huzâa kabilesinin Mustalik oğulları kolunun reisi idi. Daha önce amcaoğlu Mesâmiʻ b. Saffân el-Mustalikî ile evli idi.[1]

Cüveyriye (r.a) Benî Mustalik gazvesinde esir alınmıştı. Ganimetler taksim edilince Sâbit b. Kays’ın hissesine düşmüş, onunla mükâtebe yapmış yani belli bir meblağı ödeyip hür olmak üzere anlaşmıştı. Medîne’ye gelince hürriyetine kavuşabilmesi için lâzım olan ücret konusunda yardım talep etmek üzere Allah Rasûlü’e geldi. Rasûlullah (s.a.v) gerekli yardımı yaptı ve evlilik teklifinde bulundu. O da bunu büyük bir memnuniyetle kabul etti. Hicrî 5. yılda (626-27) Cüveyriye (r.a) 20 yaşındayken gerçekleşen bu evlilik, Benî Müstalik’ten yedi yüz kadar harp esirinin karşılıksız âzâd edilmesini sağlamış ve bundan dolayı yüzlerce kişi de müslüman olmuştur. Zira müslümanlar “Bunlar artık Allah Rasûlü’nün akrabalarıdır!” diyerek Rasûl-i Ekrem’i memnun etmek için ellerindeki esirleri serbest bırakmışlardır. Hz. Âişe (r.a):

“Kavmi için Cüveyriye’den daha hayırlı ve bereketler getiren başka bir kadın görmedik; onun sebebiyle Benî Mustalik’ten yüz hâne halkı âzâd olundu” demiştir.[2]

Durumdan haberdâr olmayan babası Hâris, kızının fidyesi olan develeri alarak Medîne’ye doğru yola çıktı. Akîk mevkiine gelince develere baktı, içlerinden ikisi çok hoşuna gitti. Onları Akîk vadilerinin birine sakladı ve Nebî (s.a.v) Efendimiz’e gelip:

“–Ey Muhammed, kızımı esir aldınız, işte şunlar onun fidyesi” dedi. Rasûlullah (s.a.v):

“–Akîk’te falan vâdiye sakladığın iki deve nerede?” diye sordu. Hâris derhal:

“–Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enneke rasûlullah. Vallahi bunu Allah’tan başka kimse bilmiyordu” dedi.

Hâris ile birlikte iki oğlu ve kavminden bazı insanlar da müslüman oldular. Hemen birini göndererek sakladığı iki deveyi getirtip Peygamberimize teslim etti.[3]

Bu evliliğin Mustalikoğulları ile müslümanlar arasındaki düşmanlığı ortadan kaldırdığı ve Allah Rasûlü’nün Cüveyriye ile evlenmesinin asıl hedefinin bu kabileyi İslâm’a ısındırmak olduğu anlaşılmaktadır. Mustalikoğulları’nın bu evlilikten sonra İslâm’ı kabul etmeleri de bunu göstermektedir.[4]

Cüveyriye (r.a) ibadete çok düşkün bir insandı. Bir gün sabah namazından sonra namaz kıldığı yerde oturmakta iken Efendimiz (s.a.v) erkenden çıktı. Kuşluk vakti eve döndüğünde Hz. Cüveyriye’nin hâlâ yerinde oturmakta olduğunu gördü:

“–Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul oldun?” diye sordu.

O da “Evet” dedi. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“–Yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle, senin sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından onlara eşit olur:

سُبْحَانَ اللهِ وَبِحَمْدِهِ عَدَدَ خَلْقِهِ وَرِضَا نَفْسِهِ وَزِنَةَ عَرْشِهِ وَمِدَادَ كَلِمَاتِهِ

‘Mahlûkâtı sayısınca, kendisinin hoşnud olacağı kadar, Arş’ının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince Allah’ı ulûhiyet makâmına yakışmayan bütün noksan sıfatlardan tenzîh eder ve O’na hamd ederim’.”[5]

Şu rivayet de aynı veya benzer bir olaydan bahsetmektedir: Bir gün Rasûlullah (s.a.v) önündeki hurma çekirdekleriyle veya çakıl taşlarıyla tesbih çeken bir hanımın yanına girmişti. Peygamber Efendimiz hanıma:

“Bundan daha kolayını -veya daha faziletlisini- sana haber vereyim mi?”diye sorduktan sonra şöyle buyurdu:

سُبْحَانَ اللهِ عَدَدَ مَا خَلَقَ فِي السَّمَاءِ وَسُبْحَانَ اللهِ عَدَدَ مَا خَلَقَ فِي الْأَرْضِ وَسُبْحَانَ اللهِ عَدَدَ مَا بَيْنَ ذَلِكَ وَسُبْحَانَ اللهِ عَدَدَ مَا هُوَ خَالِقٌ

“Sübhânallahi adede mâ halaka fi’s-semâi ve sübhânallahi adede mâ halaka fi’l-ard ve sübhânallahi adede mâ beyne zâlike ve sübhânallahi adede mâ hüve hâlik:Ben Allah’ı gökyüzünde yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah’ı yeryüzünde yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah’ı yerle gök arasında yarattıkları sayısınca ulûhiyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah’ı bundan sonra yaratacakları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim” de. Allahü ekber’i de böyle, elhamdülillah’ı da böyle, lâ ilâhe illallah’ı da böyle, lâ havle velâ kuvvete illâ billah’ı da böyle söylersin.[6]

Çok hayırsever bir insan olan Cüveyriye (r.a) açları doyurur, yoksullara yardım ederdi. Aynı zamanda takvası ile meşhurdu, çok namaz kılar, oruç tutar ve zikirle meşgul olurdu. 50 senesi Rebîulevvel’inde vefat etmiş, Efendimiz’den 7 hadis rivayet etmiştir.[7]

Mü’minlerin annesi Cüveyriye binti Hâris (r.a)’dan nakledildiğine göre kendisi oruçlu iken bir cuma günü Rasûlullah (s.a.v) yanına girmişti. Efendimiz (s.a.v):

“–Dün oruç tuttun mu?”diye sordu, Cüveyriye (r.a):

“–Hayır, tutmadım” dedi.

“–Yarın oruç tutmak istiyor musun?”diye sordu.

“–Hayır, tutmayacağım” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v):

“–O hâlde orucunu boz” buyurdu.[8]

Oruç tutmak için sadece cuma günlerini kollamak ve bilhassa o gün oruç tutup başka gün tutmamak mekruhtur. Bir kimse ayın başı, ortası ve sonunda belli günler oruç tutmayı âdet edinir de bu günler cumaya rastlarsa o gün oruç tutmak sakıncalı veya mekruh değildir.

Cüveyriye binti Hâris’in erkek kardeşi Amr b. Hâris (r.a) şöyle dedi:

“Rasûlullah (s.a.v) vefat ettiğinde geriye sadece bindiği beyaz katırını, silahını ve yolcular için vakfettiği arazisini bıraktı. Bunlar hâricinde ne altın, ne gümüş, ne köle, ne câriye, ne de başka bir şey bırakmadı.”[9]


[1] Muhibbuddîn et-Taberî, es-Simtu’s-semîn, 197; TİA, “Cüveyriye binti Hâris”, 2/125-127.

[2] Ebû Dâvûd, “Itk”, 2/3931.

[3] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 2/646.

[4] Rıza Savaş, “Cüveyriye binti Hâris”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/cuveyriye-bint-haris (13.04.2023).

[5] Müslim, “Zikir”, 79.

[6] Tirmizî, “Deʻavât”, 113. Krş. Ebû Dâvûd, “Vitr”, 24.

[7] Muhibbuddîn et-Taberî, es-Simtu’s-semîn, 197; TİA, “Cüveyriye binti Hâris”, 2/125-127.

[8] Buhârî, “Savm”, 63.

[9] Buhârî, Vasâyâ 1, Cihâd 61, 86, Humus 3, Megâzî 83. Krş. Nesâî, İhbâs 1.