13. Rasûlullah (s.a.v) ve Meymûne binti Hâris Âilesi

Meymûne vâlidemiz miladi 590 senesinde doğmuştur. Babası Hâris b. Hazn, annesi Hind binti Avf’tır. Daha önce ismi Berre idi, Rasûlullah (s.a.v) Meymûne yaptı, zira Berre ismi kişinin bütün kötü huy ve davranışlardan tamamen arınmış, günahsız gibi olduğu anlamına geliyordu, bu da insana gurur ve kibir verebilirdi, bu sebeple Efendimiz (s.a.v) onu değiştirdi. Veya “cömert, dürüst ve itaatkâr” mânalarına da gelen bu ismi taşımayı Rasûlullah (s.a.v) insanın kendini tezkiyesi olarak görmüştü.

Hz. Abbâs’ın hanımı Ümmü’l-Fadl, Hâlid b. Velîd’in annesi Lübâbetü’s-Suğrâ’nın baba bir; Esmâ binti Umeys, Hz. Hamza’nın hanımı Selmâ binti Umeys, Seleme binti Umeys ve Zeyneb binti Huzeyme’nin ana bir kardeşidir. Dünya üzerinde damat yönüyle anneleri Hind binti Avf’tan daha değerli başka biri yoktur. Çünkü bu hanımefendinin damatları Rasûlullah (s.a.v), Hz. Ebû Bekir, Hamza, Abbâs, Cafer, Ali b. Ebî Tâlib ile Şeddâd b. el-Hâd’dır.[1]

İslâm’ın zuhurundan bir süre önce Mesʻûd b. Amr es-Sekafî ile evlenmiş, ondan ayrıldıktan sonra da Ebû Rühm b. Abdüluzzâ ile evlenmişti. Hicretten önce müslüman oldu. Kocasının ölümü üzerine Rasûlullah (s.a.v) ile evlenmek istediğini Ümmü’l-Fadl Lübâbe’ye açtı. Onun kocası Hz. Abbâs veya Caʻfer b. Ebû Tâlib de Rasûl-i Ekrem’e Meymûne’yi nikâhlamasını teklif etti. Rasûlullah (s.a.v) Umretü’l-Kazâ’ya hazırlanırken Mekke’deki amcası Hz. Abbâs’a haber göndererek Meymûne ile evlenmesine aracılık etmesini istedi.

Peygamber Efendimiz’in kendisini istediği haberi ulaştığında Meymûne (r.a) devesinin üzerinde idi. Buna çok sevindi ve:

‌الْبَعِيرُ ‌وَمَا ‌عَلَيْهِ لله وَلِرَسُولِهِ

“Deve de üzerindeki de Allah’a ve Rasûlü’ne âittir” diyerek kendini ona hibe etti. Bunun üzerine şu âyet-i kerime nâzil oldu:

“Ey o Peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: mehirlerini vermiş olduğun zevcelerini… bir de mü’mine bir kadın kendini Peygamber’e hibe ederse Peygamber nikâh etmek istediği takdirde onu…”[2]

Allah Rasûlü (s.a.v) Meymûne vâlidemizle Mekke’de evlenmek istedi ancak müşrikler umre için kendilerine verilen sürenin dolduğunu söyleyerek onu şehri bir an önce terketmeye zorladılar. Rasûlullah (s.a.v) de düğünü Zilkade ayının 7’sinde (Mart 629) Mekke-Medine yolu üzerinde bugün Nüveyriye diye bilinen Serif mevkiinde yaptı.

Peygamberimizin bu evliliğinden sonra Hz. Meymûne’nin kabilesi olan ve Bi’r-i Maʻûne ihanetini işleyen Benî Âmir b. Saʻsaa kabilesi heyeti gelerek müslüman oldular ve kabilelerinin de İslâm’a girdiğini bildirdiler. Efendimiz’in diğer evliliklerinde olduğu gibi bu evliliğinde de İslâm’ın yayılıp güçlenmesini hedeflediği ve bunu gerçekleştirdiği anlaşılmış oldu. Hz. Meymûne sıla-i rahime çok riayet eder, temizliğe önem verirdi.[3]

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Hepsi de mü’min olma şerefine nâil olan kardeşler şunlardır: Nebiyy-i Ekrem’in hanımı Meymûne, kız kardeşi Ümmü’l-Fadl binti Hâris (Hz. Abbâs’ın hanımı), kız kardeşi Selmâ binti Hâris (Hz. Hamza’nın hanımı), ana bir kardeşleri Esmâ binti Umeys (Hz. Caʻfer’in hanımı).”[4]

Hz. Âişe vâlidemiz şöyle demiştir:

“Meymûne, Allah’tan en çok korkanımız ve en fazla sıla-i rahimde bulunanımız idi.”[5]

Bir defasında Peygamber Efendimiz’e keler eti takdim edilmişti. Efendimiz (s.a.v):

“‒Bu daha evvel hiç yemediğim bir et” diyerek yemedi. Yanındakilere:

“‒Siz yiyebilirsiniz” buyurdu. Oradakiler yemeye başladılar. Ancak Meymûne vâlidemiz:

لَا آكُلُ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا شَيْءٌ يَأْكُلُ مِنْهُ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ

“‒Ben ancak Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in yediği şeyden yerim!” diyerek yemedi.[6]

Meymûne (r.a) Peygamber Efendimiz’e haber vermeden bir câriye âzâd etmişti. Kendi nöbet gününde Rasûl-i Ekrem yanına gelince:

“–Yâ Rasûlallah! Farkına vardın mı câriyemi âzâd ettim?” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v):

“–Gerçekten mi?” diye sordu.

“–Evet gerçekten âzâd ettim” dedi. Rasûlullah (s.a.v):

“–Eğer câriyeyi dayılarına hediye etseydin daha çok sevap kazanırdın” buyurdu.[7]

Bu hadîs-i şerîften anlaşıldığına göre köleyi âzâd etmek değerli bir ibadettir, ancak yardıma muhtaç olan akrabaya yardım edip sıkıntılarını gidermek bundan daha üstün bir ibadettir.

Meymune (r.a) anlatıyor:

“–Ey Allah’ın Rasûlü, bize Beytu’l-Makdis hakkında fetva verin!” dedim.

“–Ona gidin, içinde namaz kılın!” buyurdular.

O zaman her tarafta savaş vardı. (Rasûlullah (a.s) bu durumu nazar-ı itibara alarak sözlerini:)

“–Gidip içinde namaz kılamıyorsanız, hiç olmazsa kandillerinde yanacak zeytinyağı gönderin!” diye tamamladılar.[8]

Hz. Meymûne (r.a) Rasûlullah (s.a.v)’den 76 hadis rivayet etti.[9] Ondan bu hadisleri kız kardeşlerinin çocukları İbn Abbâs, Abdullah b. Şeddâd b. Hâd, Yezîd b. Esam, Abdurrahman b. Sâib ile âzatlıları Süleyman b. Yesâr ve Atâ b. Yesâr, İbn Abbâs’ın âzatlısı Küreyb ve başkaları rivayet etmiştir.

İbn Abbâs (r.a) 10 yaşlarındayken, Allah Rasûlü’nün geceleyin nasıl ibadet ettiğini görmek için bazen teyzesi Hz. Meymûne’nin evinde yatmış, ondan Peygamber Efendimiz uyandığında kendisini uyandırmasını istemiş ve bu husustaki tesbitlerini rivayet etmiştir.[10] Kendisi şöyle anlatır:

“Gece teyzem Hz. Meymûne’nin odasında kaldım. Rasûlullah (s.a.v) âilesiyle bir müddet sohbet ettikten sonra uyudu. Gecenin son üçte biri olunca kalktı, semâya baktı ve Âl-i İmrân sûresinin 190. âyeti okudu…”[11]

Diğer bir rivâyette de şu ifâdeler yer alır:

“…Gecenin yarısı olunca veya ondan az önce ya da az sonra olunca Rasûlullah (s.a.v) uyandı. Oturup elleriyle yüzünden uykuyu sildi. Âl-i İmran sûresinin son 10 âyetini okudu. Daha sonra kalkıp su kırbasına yöneldi ve güzelce abdest aldı…”[12]

Peygamber Efendimiz’in zikir ve tefekkürden bahseden bu âyetleri teheccüdlerde okumayı âdet edinmesi, zikir ve tefekkürün en güzel seher vakitlerinde yapıldığını göstermektedir.

Meymûne vâlidemizin ifade ettiği üzere Rasûlullah (s.a.v) kıldığı bir namazı veya yaptığı hayırlı bir işi devamlı surette yapmayı arzu ederdi.[13]

51 senesinde Serif’te (Nüveyriye’de) 80 yaşında iken vefat etti. Dünyada Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e orada kavuşmuş, orada zifâfa girmişti, âhirette de ona aynı yerde kavuştu.[14] Kabri Mekke’den Medîne istikâmetine giderken şehirden çıkmadan yol üzerinde sol taraftadır.


[1] Muhibbuddîn et-Taberî, es-Simtu’s-semîn, 189, 191.

[2] Karaman vd., Kur’ân Yolu, el-Ahzâb 33/50; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 2/646; Muhibbuddîn et-Taberî, es-Simtu’s-semîn, 192.

[3] TİA, “Meymûne”, 5/529-531.

[4] Hâkim, el-Müstedrek, 4/35, no: 6801.

[5] Hâkim, el-Müstedrek, 4/34, no: 6799.

[6] Müslim, “Sayd”, 47; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/294.

[7] Buhârî, “Hibe”, 15, 16; Müslim, “Zekât” 44.

[8] Ebû Dâvûd, “Salât”, 14/457.

[9] Bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/329-336.

[10] Müslim, “Müsâfirîn”, 181, 182, 185-195.

[11] Buhârî, “Tefsîr” 3/17, 18, “Tevhîd” 27.

[12] Buhârî, “Tefsîr”, 3/19. Bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/242.

[13] Bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/334-335.

[14] Muhibbuddîn et-Taberî, es-Simtu’s-semîn, 192.