Hz. Sevde’nin künyesi Ümmü’l-Esved’dir. Babası Zemʻa b. Kays b. Abdişems el-Kureşî, annesi Medîne asıllı Neccaroğulları’ndan Şemûs binti Kays b. Zeyd b. Amr’dır. Soyu baba tarafından Âmir b. Lüey’de Rasûl-i Ekrem’in soyu ile birleşir. Peygamberimizden önce amcasının oğlu Sekrân b. Amr ile evliydi. Sekrân, Süheyl b. Amr’ın kardeşidir. Kocasıyla birlikte müslüman olup Habeşistan’a hicret ettiler. Tekrar Mekke’ye döndüler. Kısa bir müddet sonra kocası vefat edince 5 çocuğu ile kaldı.
Hz. Hatîce’nin vefatından sonra Osman b. Mazʻûn’un hanımı Havle binti Hakîm, Efendimiz’e Hz. Sevde ile evlenmesini teklif etti. Allah Rasûlü (s.a.v) kabul edince durumu Hz. Sevde’ye açtı. Buna çok sevinen Sevde (r.a) “Benim hakkımda bütün karar sana aittir yâ Rasûlallah (أَمْرِي إِلَيْكَ يَا رَسُولَ الله)” dedi.[1] Bir taraftan da çocuklarının Peygamber Efendimiz’i rahatsız edebileceğinden endişeleniyordu. Rasûlullah (s.a.v) bunda bir sakınca olmayacağını söyledi.[2] Nübüvvetin 10. senesi Ramazan’ında evlendiler. Böylece Rasûlullah (s.a.v) hem İslâm uğruna gösterdiği fedakârlıklar sebebiyle onu mükâfatlandırmış hem de onu ve çocuklarını müşrik akrabalarının eziyetlerine karşı korumuş oldu. Sevde (r.a) bu esnada 50 yaşlarında idi. Rasûlullah (s.a.v) Medine’de Hz. Âişe ile evleninceye kadar üç yıl boyunca Efendimiz’in tek eşi oldu. O esnâda yaşları küçük olan Ümmü Külsûm ile Fâtıma’ya annelik etti. Peygamber Efendimiz’le 13 sene evli kaldı.[3]
5.1. Yetimlerin Barınağı
Rasûlullah (s.a.v) ve âilesi kendi yetimleriyle birlikte ashâb-ı kirâmın yetimlerine de sâhip çıkıyorlardı. Hicretin ilk günlerinde genç yaşta vefat eden Ebû Ümâme Esʻad b. Zürâre (r.a) vefâtından evvel Kebşe, Habîbe ve Fâria adlı üç küçük kızını Allah Rasûlü’ne vasiyet etmişti. Bunlar Allah Rasûlü’nün âilesine dâhil oldular, onunla birlikte hanımlarının odalarını gezerlerdi. Fahr-i Kâinât Efendimiz bu yetimleri büyüttü ve bütün ihtiyaçlarıyla yakından alâkadar oldu. Bir gün kendisine altın ve inciden bazı zînet eşyaları geldiğinde bu yetimleri onlarla süslemişti. Vakti gelince onları evlendirdi ve kendileriyle olduğu gibi evlatlarıyla da meşgul olmaya devam etti.[4]
5.2. Nüktedân ve Neş’eli Bir Eş
Sevde (r.a) zaman zaman güzel nükteleriyle Efendimiz’i tebessüm ettirirdi. Bir defasında:
“Yâ Rasûlallah! Bu gece arkanızda namaz kıldım, o kadar uzun bir rükû yaptınız ki, kan damlamasından korkarak burnumu tuttum” demişti de Rasûlullah (s.a.v) onun bu sözlerine tebessüm etmişti.[5]
Hz. Âişe (r.a) şöyle anlatır:
“Sevde (r.a), perde gerisinde durma, nâmahremlere görünmeme (hicâb) âyeti indikten sonra bir hâceti için dışarı çıkmıştı. İri yapılı ve diğer kadınlardan daha uzun olduğundan kendisi tanıyanlardan gizli kalamıyordu. Derken Ömer onu gördü:
‘−Ey Sevde bil ki, vallahi bizden gizli kalamıyorsan, nasıl dışarı çıktığına dikkat et!’ dedi. Hemen geri dönüp eve geldi. Rasûlullah (s.a.v) benim evimde akşam yemeği yiyordu, elinde etli kemik vardı. İçeri girdi:
‘−Ey Allah’ın Rasûlü, (hacetim için) dışarı çıkmıştım, bunun üzerine Ömer bana şöyle şöyle söyledi” dedi.
Bunun üzerine Allah, Efendimiz’e vahiy indirdi. Vahiy hâli üzerinden kalktığında kemik hâlâ elinde idi, tabağa koymamıştı:
‘−İhtiyaçlarınız için dışarı çıkmanıza izin verildi’ buyurdu.”[6]
5.3. Herkesle İyi Geçinirdi
Sevde vâlidemiz Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in diğer hanımlarıyla ve bilhassa Hz. Âişe ile iyi geçinirdi. Âişe de onu sever, kendisine benzemeyi arzuladığını söylerdi.[7]
Sevde (r.a) hayatının ilerleyen dönemlerinde Peygamber Efendimiz’i memnun edebilme gâyesiyle nöbet gününü Hz. Âişe’ye devretti.[8] Diğer bir rivayete göre Sevde vâlidemiz Rasûlullah (s.a.v)’in kendisini boşamasından korkarak:
“–Beni boşama, nikâhında tut, ben de günümü Âişe’ye vereyim” demiş, Efendimiz de kabul etmişti. Bunun üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu:
“Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah’tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”[9]
Peygamber Efendimiz’e:
“Yâ Rasûlallah! Benim dünyalık bir arzum yok, ancak kıyâmet günü senin hanımların arasında haşredilip onlara verilecek sevabın bana da verilmesini istiyorum” derdi.[10]
Peygamber Efendimiz’in kızı Zeyneb (r.a) hicrî 8. senede vefât ettiğinde onu Ümmü Eymen, Ensâr hanımlarından Ümmü Atiyye ve vâlidelerimizden Hz. Sevde ile Ümmü Seleme (r.a) yıkamışlardı. Yıkama esnâsında Efendimiz yanlarına varıp:
“–Onu yıkamaya, sağ tarafından ve abdest âzâlarından başlayınız! Su ve sidr[11] ile tek sayıda; üç, beş veya yedi kere, gerekli görürseniz daha fazla yıkayınız! Sonuncusunda suya kâfur koyunuz! Yıkama işini bitirince bana bildiriniz!” buyurdu.
Hz. Zeyneb’in saçlarını taradılar, üçe ayırıp her birini bir bukle yaptılar. Buklelerden ikisi Hz. Zeyneb’in yan taraflarındaki, biri de ön tarafındaki saçlarındandı. Yıkamayı bitirdiklerinde Allah Rasûlü, elbisesini onlara verip:
“–Bunu Zeyneb’e iç gömleği yapınız!” buyurdu.[12]
Rasûlullah (s.a.v) cenâze namazını kıldıktan sonra mahzun ve mükedder bir şekilde kabre indi. Dışarı çıktığında bu gam ve hüzün hâli kendisinden gitti. Biraz durduktan sonra tebessüm ederek dışarı çıktı ve şöyle buyurdu:
“–Zeyneb’i ve zayıflığını düşünerek ona kabrin darlığını ve kederini hafifletmesi için Allah’a duâ ettim. Allah teâlâ da duâmı kabul buyurup kabir sıkıntısını ona hafifletti.”[13]
5.4. Temizliğe, Tertip ve Düzene Dikkat Ederdi
Bir gün Hz. Âişe ile Hafsa (r.a) oturmuş konuşuyorlardı. Sevde (r.a) onlara doğru gelmeye başladı. Birbirlerine:
“–Sevde’yi görüyor musun, ne güzel giyinmiş? Gel onun tertibini biraz bozalım!” dediler. Hz. Sevde onlar içinde hâli en iyi olan ve en güzel giyinenleri idi. Tâif usûlü deri tabaklardı. Yanlarına yaklaşınca:
“–Sevde, duymadın mı?” dediler.
“–Neyi?” dedi.
“–Tek gözlü Deccâl zuhûr etmiş” dediler.
Hz. Sevde birden telaşlanıp korktu, hemen çıktı ve karanlık olduğu için içinde kandil yakmak zorunda kaldıkları bir çadıra girdi. Göz çukurlarında sanki zaʻferan varmış gibi sararmıştı. O esnada Rasûlullah (s.a.v) geldi. Hz. Âişe ile Hafsa Efendimiz’i gördüklerinde gülmeye başladılar, gülmekten onunla konuşamıyorlardı, çadıra işaret ettiler. Rasûlullah (s.a.v) çadıra varıp kapısında durdu. Sevde (r.a):
“–Yâ Nebiyyallah, tek gözlü Deccâl mı çıktı?” diye sordu. Efendimiz: “Hayır” dedi. Onu dışarı çıkmış görünce Hz. Sevde de hemen çıktı ve üzerindeki örümcek ağlarını temizlemeye başladı.[14]
5.5. Vakārıyla Evinde Oturmayı Tercih Ederdi
Rasûlullah (s.a.v) Vedâ Haccı senesi hanımlarına “Bu (size hac olarak yeter), bundan sonra artık hasırların üzeri” buyurdular. O (s.a.v) bu sözleriyle “bir daha haccedemezseniz üzülmeyin, gönlünüz rahat olsun” diyerek bundan sonra haccı terk etmelerinin caiz olduğunu bildirmek istemişti. Bundan sonra hepsi hacca gitmiş ancak Zeyneb binti Cahş ile Sevde binti Zemʻa gitmemiş, “Vallâhi Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den bu sözü duyduktan sonra hiçbir hayvan bizi yerimizden kıpırdatamaz” diye tavırlarını ortaya koymuşlardı.[15]
Sevde (r.a)’ya:
“–Niye diğer kardeşlerinin yaptığı gibi haccetmiyor, umreye gitmiyorsun?” diye sorulunca:
“–Daha önce haccımı ve umremi yaptım. Allah da bana vakârımla evimde oturmamı emretti, Allah’a yemin ederim ki ölünceye kadar evimden dışarı çıkmayacağım” derdi. Râvî der ki:
“Allah’a yemin ederim ki tabutuyla çıkarılıncaya kadar odasının kapısından çıkmadı.”[16]
5.6. İnfâkı Çok severdi
Sevde vâlidemiz sâliha bir hanımdı, diğer annelerimiz gibi o da sadaka ve infâkı çok severdi.[17] Hatta onun en mühim vasıflarından birinin, cömertlik ve âlicenaplık olduğunu söyleyebiliriz. Esasen Rasûl-i Ekrem Efendimiz ile fazla temas edenlerin elde ettikleri vasıflardan biri de budur. Bu sebeple Peygamber Efendimiz’in hanımları da herkesten fazla bu vasıfları kazanıyorlardı. Bir gün Ömer (r.a) Hz. Sevde’ye bir kese göndermişti. Hz. Sevde kesenin içinde ne olduğunu sordu. Para bulunduğunu öğrenince bu paranın derhal fukaraya dağıtılmasını emretti.[18]
Dericilikte mâhir idi, Tâif tarzı deri işler, kazandığı para ile hem ihtiyaçlarını karşılar hem de yoksullara ve kimsesizlere yardım ederdi.[19]
Hz. Ömer’in hilafetinin son zamanlarında 23/644 senesinde Medîne’de vefat edip Cennetü’l-Bakîʻe defnedildi. Cenaze namazını Hz. Ömer kıldırdı.[20]
5.7. Rivâyet Ettiği Hadisler
1. Sevde binti Zemʻa (r.a) şöyle anlatır:
Bir adam Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e geldi ve:
“Babam çok yaşlı, hacca güç yetiremiyor?” dedi.
Rasûlullah (s.a.v):
“–Ne dersin, babanın borcu olsa, sen de onun yerine bu borcu ödesen bu senden kabul edilir mi?” buyurdu.
Adam: “Evet” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v):
“–Allah teâlâ daha merhametlidir, babanın yerine haccet!” buyurdu.[21]
2. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in zevce-i tâhiresi Sevde (r.a) şöyle demiştir:
“Bizim bir koyunumuz öldü, onun derisini tabakladık ve eskiyinceye kadar içinde nebîz[22] yaptık.[23]
3. Sevde binti Zemʻa (r.a) şöyle anlatır:
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e varıp:
“–Babam Zemʻa öldüğünde geriye bir Ümmü Veled[24] bıraktı. Biz onun başka bir adamdan olduğunu zannediyorduk. Ve o doğurdu, çocuğu da zannettiğimiz adama benzer çıktı” dedim. Rasûlullah (s.a.v) bana:
“–O zaman sen onunla arana perde çek, çünkü senin kardeşin değil. Ancak onun (babandan) miras hakkı vardır” buyurdu.[25]
[1] Bkz. İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/53, 57; Muhibbuddîn et-Taberî, es-Simtu’s-semîn, 161-162.
[2] Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, thk. Şuayb el-Arnavut (Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1421), 1/318-319.
[3] TİA, “Sevde”, Temel İslam Ansiklopedisi (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2020), VII, 223-225.
[4] Bkz. İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 3/610; Zehebî, Aʻlâmu’n-nübelâ, 1/303.
[5] İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/54.
[6] Müslim, “Selâm”, 7.
[7] Müslim, “Raḍâʻ”, 47.
[8] İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/53.
[9] Hayreddin Karaman vd., Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı, 2014), en-Nisâ 4/128; Muhammed b. ʻÎsâ b. Sevre b. Mûsa b. ed-Ḍahhâk et-Tirmizî, el-Câmiʻu’l-kebîr (Sünenü’t-Tirmizî, thk. Beşşâr ʻAvvâd Maʻrûf (Beyrut: Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, 1998), “Tefsîr”, 4, no: 3040.
[10] Ebû Bekr b. Hemmâm b. Nâfi’ el-Himyerî Abdürrezzâk es-San’ânî, el-Musannef, thk. Habîbü’r-Rahmân el-Aʻzamî (Beyrut: el-Mektebetü’l-İslâmî, 1403), 6/238.
[11] Sidr: Arabistanda yetişen, gölgesi koyu, latîf ve hafif olan bir çeşit kiraz ağacıdır. Halkımızın Trabzon Hurması dediği ağaç da bu cinstendir. Sidr ağacının yaprakları suya karıştırılarak cenâze yıkanır. (Âsım Efendi, Kâmus, 2/385)
[12] Buhârî, “Cenâiz”, 8-17; Müslim, “Cenâiz”, 36; İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/34-36.
[13] İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gābe, 7/131.
[14] İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gābe, 7/88; İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe, 4/286.
[15] Bkz. İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/55; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1992, VI, 324.
[16] Ebû İshâk Ahmed b. İbrahim es-Saʻlebî, el-Keşf vel-beyân ʻan tefsîri’l-Kur’ân, thk. Adedün mine’l-bâhisîn (Cidde: Dâru’t-Tefsîr, 1436), 21/419. Krş. İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/55.
[17] Muhibbuddîn et-Taberî, es-Simtu’s-semîn, 165.
[18] Bkz. İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/56; Mevlânâ Şiblî, Asr-ı Saadet, trc. Ömer Rızâ Doğrul (İstanbul 1974), 2/140.
[19] İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gābe, 7/88; İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe, 4/286.
[20] Aynur Uraler, “Sevde”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sevde (12.04.2023).
[21] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/429.
[22] Nebîz: Kuru üzüm ve kuru hurma ile yapılan bir içecektir.
[23] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/429.
[24] Ümmü Veled, çocuk annesi demek olup efendisinden çocuk doğuran cariyeye verilen isimdir.
[25] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/429.