19.1. Dihye b. Halîfe (r.a)
Dihye b. Halîfe (دحية بن خليفة) b. Ferve el-Kelbî (r.a) Kuzey Arabistan’da yaşayan Kelb kabilesine mensup bir sahâbî idi. Onun genç yaşta Allah Rasûlü mülâkî olduğu anlaşılmaktadır. Bedir’den çok önce İslâm’a girdiği hâlde bu gazveye katılamamış, fakat Uhud Gazvesi’nden itibaren mühim savaşlarda bulunmuş, bir seriyyenin de kumandanlığını yapmıştır.
Rasûlullah (s.a.v) Hudeybiye Sulhü’nden sonra heyetler tertip ederek komşu kabile ve devlet başkanlarına dine davet mektupları göndermişti. Bunlardan Bizans İmparatoru Herakliyus’a yazılan mektubu Dihye b. Halîfe (r.a) götürdü (Muharrem 7 / Mayıs 628). Dihye’nin asıl vazifesi mektubu Herakliyus’a ulaştırmak üzere Bizans’ın Busrâ (Filistin) vâlisine teslim etmekti. Ancak o esnâda imparatorun Filistin’de bulunması sebebiyle onun huzuruna çıkması teklif edildi. Dihye (r.a) bizzat Herakliyus’la görüştü. O esnâda ticaret için Gazze’de bulunan Ebû Süfyân da imparatorun isteği üzerine oraya getirilerek görüşmede hazır bulundu.
Daha sonra Herakliyus, Hz. Dihye’ye bir mektup verip bunu ileri gelen hıristiyan âlimi ve kendisinin yakın dostu Dagātır’a götürmesini ve İslâm hakkında onunla görüşmesini istedi. Dagātır’a Peygamber Efendimiz’den de bir mektup getirmiş olan Dihye (r.a) Rûmiye’ye onu görmeye gitti. Dagātır, İslâm’ı hemen kabul ettiği gibi Rumlar’ı kilisede toplayarak onları da müslüman olmaya davet etti. Daha önce kendisine son derece bağlı olmalarına rağmen Rumlar bu teklif üzerine Dagātır’ı döverek öldürdüler.
Peygamber Efendimiz’in Herakliyus’a gönderdiği mektubun aslının günümüze kadar geldiği söylenmiştir.[1]
Dihye b. Halîfe’nin başkanlık ettiği heyet, dönüş yolunda Cüzâm kabilesinin yurdundan geçerken Hismâ mevkiinde baskına uğrayıp soyuldu. Ancak çevredeki müslümanlar Dihye’nin yardımına koşarak eşyalarını geri aldılar. Medîne’ye dönüşte durum Peygamber Efendimiz’e anlatılınca Zeyd b. Hârise kumandasında askerî bir birliği Cüzâmlılar üzerine sevketti.
Dihye b. Halîfe (r.a) ticaretle meşgul olurdu.
Cebrâil (a.s) zaman zaman Dihye sûretine girerek Peygamber Efendimiz’e vahiy getirmiş ve ashâb-ı kirâm onu Dihye zannetmişlerdir.[2] Enes b. Mâlik’in ifadesine göre Dihye (r.a) ashâbın en güzeli olup iri cüsseli ve beyaz tenli idi.[3]
Dihye (r.a) Peygamber Efendimiz’den sonra Yermük Savaşı’na kumandan olarak katılmıştır. Suriye’nin fethinden sonra Şam’ın Mizze semtine yerleşmiş ve orada vefat etmiştir (50/670). Rivâyet ettiği hadîs sayısı 5 civarındadır.[4]
19.1.1. Rivâyetleri
Dihye (r.a) şöyle anlatır:
“Peygamber Efendimiz’e kubtiyye denilen ince kumaşlar getirilmişti. Onlardan birini bana verdi ve:
“–Bunu ikiye böl, birini kendine gömlek dik, diğerini de hanımına ver, kendisine başörtüsü yapsın” buyurdu. Ben tam dönüp giderken:
“–Hanımına söyle, bu ince kumaşın altına vücûdunu göstermeyen başka bir elbise daha giysin” buyurdu.[5]
֎
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Cebrail (a.s)’ı gördüm. Gördüğüm insanlardan ona en çok benzeyen Dihye’dir.”[6]
Cebrail (a.s) Peygamber Efendimiz’e çok kere Dihye’nin sûretinde gelirdi.[7]
Hz. Âişe (r.a) şöyle anlatır:
“Dihyetü’l-Kelbî’nin sakalı, başı ve yüzü Cebrâil’e benzerdi.[8]
Ben şu odamda oturduğum sırada Rasûlullah (s.a.v) birden sıçrayıp dışarı çıktı. Bakınca yanında bir adam bulunduğunu gördüm ki kadana atının üzerinde duruyor, başına beyaz sarık sarmış, sarığının bir ucunu iki omuzunun arasına sarkıtmıştı. Rasûlullah (s.a.v) de elini onun kadanasının yelesinin bittiği yere koymuştu.
Rasûlullah (s.a.v) içeri girince:
“‒Yâ Rasûlallah! Birdenbire sıçradınız, beni korkuttunuz. Sana gizli birşey fısıldadığını gördüğüm kişi kimdi?” dedim.
Rasûlullah (s.a.v):
“‒Sen onu gördün mü?” diye sordu.
“‒Evet! Gördüm” dedim.
“‒Sen onu kime benzettin?” buyurdu.
“‒Dihyetü’l-Kelbîye benzettim!” dedim.[9]
֎
Dihye b. Halîfe (r.a) bir gün (bâzı kimselerin sünnete muhâlif davrandıklarını gördüğünde) şöyle dedi:
“Vallahi bugün, vukûa geleceği hiç aklımdan geçmeyen bir hâdise ile karşılaştım: Bir kısım insanlar Peygamber Efendimiz’in ve ashâbının sünnetinden yüz çevirdiler. Yâ Rabbî, artık beni yanına al!”[10]
֎
Dihyetü’l-Kelbî (r.a) Peygamber Efendimiz’e bir çift mest ile bir cübbe hediye etmişti. Efendimiz (s.a.v) de bunları giydi.[11]
19.2. Dürre binti Ebû Leheb (r.a)
Annesi Ebû Süfyan b. Harb’in kızkardeşi Ümmü Cemîl binti Harb’dir. Babası, İslâm’ın azılı düşmanı Ebû Leheb’dir. Babası ve annesi hayatları boyunca Peygamber Efendimiz’e düşmanlık ettikleri ve aleyhlerinde müstakil bir sûre indiği hâlde Dürre (r.a) daha Mekke devrindeyken İslâm’ı kabul etti.
İlk olarak Hâris b. Âmir ile evlendi ve Ukbe, Velîd ve Ebû Müslim isminde üç evlatları oldu. Kocası Bedir’de kâfir olarak öldürülünce Medîne-i Münevvere’ye hicret etti ve bir müddet Râfiʻ b. Muallâ ez-Zürakī’nin evine misafir oldu.
Dürre (r.a) Medîne-i Münevvere’de Dihye b. Halîfe el-Kelbî ile evlendi. Ondan sonra da Üsâme b. Zeyd, bazı kaynaklara göre ise onun babası Zeyd b. Hârise ile evlendi.
Peygamber Efendimiz’e beyʻat eden kadınlar arasında bulunuyordu. Bazı kadınlar, Tebbet sûresinde lânetlenen bir adamın kızı olması sebebiyle onu kınadılar ve hicretinin kabul edilmeyeceğini söylediler. Buna çok üzülen ve son derece rahatsız olan Dürre (r.a) durumu Peygamber Efendimiz’e bildirdi. Bu vaziyete çok üzülen Rasûlullah (s.a.v) bir öğle vakti insanları toplayarak onları îkâz etti ve “Diriler, ölen yakınları yüzünden rahatsız edilmezler”[12] buyurdu.
Dürre (r.a) şâir idi. Rasûlullah (s.a.v) ile Hz. Âişe’den 3 hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.[13]
Dürre (r.a) ikram etmeyi seven bir insandı. Bilhassa fakirlere yemek yedirmek onun için büyük bir zevkti. Allah’a ve Rasûlü’ne tam teslim olmuş, İslâm’ı aşkla yaşama gayreti içerisinde hayat sürmüş, âdeta dikenler arasında yetişen bir gül gibiydi.
19.2.1. Rivâyetleri
Dürre (r.a) Medîne-i Münevvere’ye, Peygamber Efendimiz’e hicret etmişti. İnsanlar anne-babasının aleyhine çok konuşmaya başladılar. O da Allah Rasûlü’ne gelerek:
“–Yâ Rasûlallah, kâfirler benden başkasını dünyaya getirmediler mi?” dedi.
Nebî (s.a.v):
“–Bu ne demek?” deyince:
“–Medîneliler annem ve babam hakkında bana çok sıkıntı verdiler” dedi.
Rasûlullah (s.a.v):
“–Öğle namazını benim görebileceğim bir yerde kıl” buyurdu.
Nebî (s.a.v) öğle namazını kıldı, sonra ona yöneldi, yüzünü insanlara dönerek:
“–Ey insanlar, sizin nesebiniz var da benim nesebim yok mu?” buyurdu.
Hz. Ömer hemen sıçrayarak:
“–Sizi öfkelendiren kimseye Allah gazab etsin” dedi.
Rasûlullah (s.a.v):
“–Bu benim amcamın kızıdır, kimse ona hayırdan başka bir şey söylemesin!” buyurdu.[14]
֎
Dürre’ye hoş geldin diye ziyarete gelen Züreyk’li hanımlardan biri ona:
“Sen, hakkında Tebbet sûresi nâzil olan şu Ebû Leheb’in kızı mısın? Hicretin sana ne faydası var? Bu hicretten senin sevap elde edeceğini kim bilebilir?” diye ileri geri konuşmuş, âdeta onu kınayıcı bir tavır sergilemişti.
Dürre (r.a) şâir ruhlu, hassas bir gönül insanı idi. Bu söz ve tavırlar karşısında çok üzüldü. Peygamber Efendimiz’in huzuruna gelerek hâdiseyi anlattı, kendisini rahatsız ettiklerini söyledi. Rasûlullah (s.a.v) ona yer gösterip oturmasını istedi. Onu tesellî edip üzüntüsünü giderdi.
Rasûlullah (s.a.v) o gün insanları mescidde toplayıp şöyle bir hitabede bulundu:
“Ey insanlar! Bazı kimseler niçin beni soyum ve akrabalarımdan dolayı incitiyorlar. Haberiniz olsun ki kim benim soyumdan gelenleri ve akrabalarımı incitirse beni incitmiş olur. Kim beni incitirse Allah’ı incitmiş olur” buyurdu.[15]
֎
Dürre (r.a) şöyle anlatır:
Hz. Âişe’nin yanındaydım. O esnâda Nebî (s.a.v) içeri girdi ve “Bana abdest suyu getir” buyurdu. Ben ve Âişe ibriğe koştuk. Ben onu geçtim ve ibriği aldım. Rasûlullah (s.a.v) abdest aldı, gözünü bana doğru kaldırdı ve:
“–Sen bendensin ben sendenim” buyurdu.[16]
֎
Dürre’nin nakline göre Peygamber Efendimiz’e,
“İnsanların en hayırlısı kimdir?” diye sorulmuştu. Rasûlullah (s.a.v) şöyle cevap verdi:
“Allah’ın dîninde en fakih olan, Allah’tan en çok sakınan, daima iyiliği emreden, kötülükten sakındıran ve akrabalık bağını korumakta titizlik gösteren kimsedir.”[17]
[1] Muhammed Hamîdullah, İslâm Peygamberi, 1/373 vd.
[2] Bkz. Buhârî, Menâkıb, 25, 4/185.
[3] Bkz. Heysemî, Mecmau’z-zevâid, 9/378.
[4] Bkz. Ali Yardım, “Dihye b. Halîfe”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/dihye-b-halife (09.05.2023).
[5] Ebû Dâvûd, Libâs, 36/4116.
[6] İbn Saʻd, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 3/250; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/334; Müslim, İman, 271.
[7] İbn Saʻd, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 3/250, Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/107, Kastalani, Mevâhibu’l-ledünniye, 1/55, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, 1/227.
[8] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/142.
[9] Bkz. İbn Saʻd, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 8/67-68; 4/250; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/146.
[10] Ebû Dâvûd, Savm, 47/2413.
[11] Tirmizî, Libâs, 30/1769.
[12] İbn Abdilberr, el-İstîâb, 1/593.
[13] Bkz. Ali Yardım, “Dürre binti Ebû Leheb”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/durre-bint-ebu-leheb (09.05.2023).
[14] Taberânî, el-Muʻcemü’l-kebîr, 24/257.
[15] Bkz. İbn Hacer, el-İsâbe, 7/634-635.
[16] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/68.
[17] Bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/68, 431-432; Taberânî, el-Muʻcemü’l-kebîr, 24/257-259.