17.1. Ümmü Umâre
Ümmü Umâre Nesîbe binti Kâʻb b. Amr el-Mâziniyye el-Hazreciyye (r.a) Hazrec kabîlesinin Benî Neccâr kolundandır. Annesi Rebâb binti Abdullah, kardeşleri Bedir gâzîlerinden Abdullah ve bekkâînden[1] Abdurrahman’dır.[2] İslâm’a girmeden evvel Zeyd b. Âsım ile evlendi. Abdullah, Habîb ve Temîm isimlerinde oğulları oldu. Kocası Zeyd’in vefat etmesi üzerine Gaziyye b. Amr ile evlendi. Ondan da Havle isminde bir kızı oldu.[3]
17.1.1. Hizmetleri
Ümmü Umâre (r.a) Medîneli ilk müslümanlar arasında yer alır. İkinci Akabe Beyʻatı’nda kocası ve iki oğluyla birlikte bulundu.[4] Bu beyʻata katılan iki kadından biriydi. Savaşlarda en önde yer almasıyla şöhret buldu. Uhud’a, Benî Kurayza Gazvesi’ne, Hudeybiye’ye, Hayber’in fethine, Umretü’l-Kazâ’ya, Mekke fethine, Huneyn’e ve Yemâme savaşına katıldı. Bu savaşlarda büyük hizmetler gördü. Uhud’da savaşın şiddetlendiği ve müslümanların iki ateş arasında kalıp dağıldığı esnâda kocası ve iki oğluyla birlikte Peygamber Efendimiz’i koruyan pek az sahâbî arasında idi.[5] Oku ve yayı ile Efendimiz’i müdâfaa etmişti. Allah Rasûlü (s.a.v) savaştan sonra Medîne’de:
“–Harp esnâsında sağıma soluma döndükçe Ümmü Umâre’nin hep yanıbaşımda çarpıştığını görüyordum” buyurdu.[6]
Bu vesîleyle Peygamber Efendimiz’in muhtelif iltifat ve duâlarına mazhar olan Ümmü Umâre Hâtun, Allah Rasûlü’ne:
“–Allah’a duâ et de cennette sana komşu olalım” dedi. Rasûlullah (s.a.v):
“–Allah’ım, bunları bana cennette komşu ve arkadaş eyle” diyerek duâ etti. Bunun üzerine Ümmü Umâre (r.a):
“–Artık bundan sonra dünyâda ne musîbet gelirse gelsin aldırmam” dedi.[7]
Ümmü Umâre (r.a) Uhud Gazvesi’nde birçok yerinden yara aldı ve bir sene boyunca bu yaralarının tedâvisiyle meşgul oldu.
Ümmü Umâre (r.a) Beyʻatü’r-Rıdvân’a katılan dört kadın arasında yer aldı.[8] Hz. Osman’ın Mekke’de şehîd edildiği haberi gelince Rasûlullah (s.a.v) Ümmü Umâre’nin kabilesinin konak yerine gelip burada bir ağacın altında ashâbından beyʻat aldı. Sahâbîlerin yanlarında çok az silâh bulundurduğu o gün Ümmü Umâre (r.a) muhtemel bir düşman saldırısına karşı beline bir bıçak bağlamıştı.[9]
Huneyn’de müslümanların baskına uğrayıp dağıldıkları sırada savaşa devam ederek onların tekrar toparlanması için gayret gösterdi ve bu arada bazı müşrikleri de öldürdü.[10]
Peygamber Efendimiz’in mektubunu Müseylimetü’l-Kezzâb’a götüren ve orada işkenceyle şehîd edilen oğlu Habîb’in intikamını almak için yemin etmişti. Bu maksatla Yemâme savaşına katıldı ve orada kahramanca savaştı. Bir ara dağılan müslümanların yeniden toparlanması için gayret ederken on bir yerinden yara alıp bir eli kesildi. Buna rağmen Müseylime’yi aramaktan vazgeçmedi. Bahçesine saklanan Müseylime, Ümmü Umâre’nin diğer oğlu Abdullah ile Vahşî b. Harb (r.a) tarafından öldürüldü. Bunu haber alan Ümmü Umâre (r.a) çok sevindi ve Allah’a çok şükretti.[11]
Ümmü Umâre’nin Hz. Ömer’in hilâfetinin ilk yıllarında vefat ettiği söylenir (13/634 [?]).[12]
Ondan torunu Abbâd b. Temîm, yeğeni Hâris b. Abdullah, câriyesi Leylâ ve İbn Abbâs’ın kölesi İkrime el-Berberî hadîs rivâyet etmişlerdir.[13]
17.1.2. Rivâyetleri
Ümmü Umâre (r.a) nâzil olan âyetleri ve İslâm’ın hükümlerini dikkatle takip ediyordu. Bir gün Peygamber Efendimiz’e gelerek:
“–Bakıyorum da Kur’ân’daki her şey erkekler adına, kadınlardan hiç bahsedilmiyor” dedi. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu:
“Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”[14]
֎
Ümmü Umâre el-Ensâriyye’den nakledildiğine göre Nebî (s.a.v) bir gün onun evini teşrif etti. O da hemen Rasûl-i Ekrem’e yemek ikram etti. Rasûlullah (s.a.v):
“–Buyur sen de ye” dedi. Ümmü Umâre (r.a):
“–Ben oruçluyum” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v):
“Oruçlu bir kimsenin yanında yemek yiyenler yemeği bitirinceye kadar melekler o oruçluya duâ ederler” buyurdu.
Rasûlullah (s.a.v) başka bir zaman da “Yemek yiyenler doyuncaya kadar…” buyurmuştur.[15]
17.2. Abdullah b. Zeyd
Abdullah b. Zeyd b. Âsım el-Ensârî (r.a) Ümmü Umâre’nin ilk kocası Zeyd’den olan evlâdıdır. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Uhud Savaşı’nda Peygamber Efendimiz’i yakından savunarak onun takdirini kazanmıştır. Abdullah ve âilesinin Uhud Savaşı’nda gösterdikleri kahramanlıklar, Rasûlullah (s.a.v) tarafından bu âilenin cennette kendisine komşu kılınması duâsıyla mükâfatlandırılmıştır.
Rasûlullah (s.a.v) bir gün Abdullah’ın evine misafir olarak orada abdest alıp namaz kılmıştı. Abdullah (r.a) onun abdest alma şeklini yakından takip ederek diğer insanlara nakletmiş ve bu rivâyetiyle meşhur olmuştur. Abdest sırasında Peygamber Efendimiz’in kulaklarını meshettiği onun bu rivâyetinden öğrenilmiştir.
Sahîhayn’da 48 hadîsi yer alan Abdullah’tan, kardeşinin oğlu Abbâd b. Temîm, Saîd b. Müseyyeb ve Yahyâ b. Umâre hadîs rivâyet etmişlerdir.
Peygamberlik iddiasında bulunan Müseylimetü’l-Kezzâb, Abdullah’ın kardeşi Habîb b. Zeyd’i, kendi peygamberliğine inanmadığı için uzuvlarını tek tek kestirerek şehîd etmişti. Kardeşinin intikamını almaya yemin eden Abdullah (r.a) Yemâme Savaşı’nda Vahşî ile birlikte Müseylime’yi bularak öldürdüler.
Yezîd b. Muâviye’nin kötü idaresinden bıkan Medîneliler ona karşı mücadele etmek üzere Abdullah b. Hanzala’nin yanında toplanmış ve ona beyʻat etmişlerdi. Abdullah (r.a) da oğulları Ali ve Hallâd ile birlikte onlara katıldı. Harre Vak’ası diye bilinen bu savaşta oğullarıyla birlikte şehîd edildi (63/683).[16]
֎
Abdullah b. Zeyd (r.a) şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v) bize geldi, kendisine bakır bir kap içinde su getirdik, abdest aldı.[17]
17.3. Habîb b. Zeyd
Habîb b. Zeyd b. Âsım el-Hazrecî (r.a) Medîneli ilk müslümanlardan olup Zeyd b. Âsım ile Ümmü Umâre’nin oğludur. Babası, annesi ve kardeşi Abdullah ile birlikte İkinci Akabe Beyʻatı’nda bulunmuştur. Başta Uhud ve Hendek olmak üzere bütün gazvelere katılmıştır.
Rasûlullah (s.a.v) vefatına yakın günlerde Habîb’i Müseylimetü’l-Kezzâb’a elçi olarak gönderdi. Müseylime ondan Rasûl-i Ekrem’in peygamberliğini kabul edip etmediğini öğrenmek istedi. Habîb kabul ettiğini söyleyince “Benim peygamberliğime de inanıyor musun?” diye sordu. Bunun üzerine Habîb (r.a) sağır olduğunu ve ne dediğini anlamadığını söyledi. Müseylime sorusunu birkaç defa tekrar edip de Habîb’den hep aynı cevabı alınca onu organlarını tek tek keserek şehîd etti (11/632).
Bazı rivâyetlere göre ise Habîb (r.a) ile Abdullah b. Vehb el-Eslemî, Peygamber Efendimiz’in Vedâ haccından sonra vergi toplamak ve İslâm’ı tebliğ etmek maksadıyla Umman’a gönderdiği Amr b. Âs ile birlikte bulunuyorlardı. Rasûl-i Ekrem’in vefatı üzerine Medîne-i Münevvere’ye dönerken Müseylime ile karşılaştılar. Diğerleri kaçıp kurtulurken Abdullah b. Vehb ile Habîb b. Zeyd (r.a) yakalandılar. Abdullah (r.a) onun peygamberliğini kabul eder görünerek canını kurtardı. Habîb (r.a) ise buna yanaşmadığı için şehid edildi. Hz. Ebû Bekir devrinde Hâlid b. Velîd kumandasında Müseylime üzerine gönderilen İslâm ordusunda Habîb’in annesi Ümmü Umâre ile kardeşi Abdullah da yer aldı. Abdullah (r.a), Vahşî b. Harb ile birlikte Müseylime’yi öldürerek annesini sevindirdi.[18]
[1] Bekkâîn el-bükâ’ kelimesinden türetilmiş olup “çok ağlayan” mânasına gelen el-bekkâ’ın çoğuludur. Kadın erkek bütün müslümanların katılabilmek veya gidenlere yardımcı olabilmek için her türlü imkânlarını seferber ettikleri, münafıkların ise katılmamak için bahaneler uydurdukları; yolun uzak, mevsimin sıcak oluşu sebebiyle Hz. Peygamber’in yalnız güçlü bir bineği olanların iştirak edebileceğini söylediği “Gazvetü’l-usre” (çetin gazve) adıyla meşhur Tebük Gazvesi’ne çıkacak orduyla gitmek için can atan, ancak fakir olduklarından dolayı binek bulamayan yedi sahâbî, sefer öncesi Hz. Peygamber’e giderek durumlarını arzettiler. Hz. Peygamber ise kendilerine binek temin edemediğini söyledi. Buna son derece üzülen ve oradan ağlayarak ayrılan, daha sonra müslümanlar arasında “bekkâîn” diye anılan bu sahâbîler hakkında şu âyet nâzil oldu: “Kendilerine binek temin etmen için sana geldiklerinde, ‘size binek bulamıyorum’ dediğin zaman, Allah yolunda harcayacak bir şeye sahip olamadıkları için üzüntüden göz yaşı dökerek geri dönenlere de sorumluluk yoktur” (et-Tevbe 9/92).
Adları hakkındaki farklı rivayetlere rağmen sayılarında ihtilâf edilmeyen bu yedi sahâbînin göz yaşartan halleri ashaptan bazılarını harekete geçirmiş, İbn Yâmîn b. Umeyr ile Abbas b. Abdülmuttalib ikişer kişinin, Hz. Osman da geri kalan üç kişinin binek ve yiyeceklerini temin ederek onların İslâm ordusuna katılmalarını sağlamışlardır. Olayın önemi, birçoklarının bahaneler uydurarak geri kalmaya çalıştığı cihada, bu yedi yoksul müslümanın fakirlik gibi meşrû mazeretlerine rağmen ne pahasına olursa olsun katılmak istemelerinden kaynaklanmaktadır. (İsmail Lütfi Çakan, “Bekkâîn”, DİA, 5/363-364)
[2] İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/412; İbn Hacer, el-İsâbe, 8/441.
[3] Bkz. İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/412 İbn Hacer, el-İsâbe, 1/490.
[4] Bkz. İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/415; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, 5/407; İbn Hacer, el-İsâbe, 5/246-247; 8/334, 442, 482.
[5] Bkz. Vâkıdî, el-Meğāzî, 1/268; İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/412, 415; İbn Abdülber, el-İstîʻâb, 4/1948.
[6] İbn Hacer, el-İsâbe, 4/479.
[7] Vâkıdî, el-Meğāzî, 1/273; İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 8/415.
[8] Vâkıdî, el-Meğāzî, 2/574.
[9] Vâkıdî, el-Meğāzî, 2/603.
[10] Vâkıdî, el-Meğāzî, 3/902-903.
[11] Vâkıdî, el-Meğāzî, 1/269; Zehebî, Siyeru aʻlâmi’n-nübelâ, 2/282; İbn Hacer, el-İsâbe, 8/334.
[12] Ziriklî, el-Aʻlâm, 8/19; Ahmed Halîl Cum‘a, Nisâ min asri’n-nübüvve, Beyrut 1412/1992, 2/15.
[13] Mizzî, Tuhfetü’l-eşrâf bi-maʻrifeti’l-etrâf (nşr. Abdüssamed Şerefeddin), Haydarâbâd 1402/1982, 13/92-93; İbn Hacer, el-İsâbe, 8/334, 441. Bkz. Halit Özkan, “Ümmü Umâre”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ummu-umare (05.05.2023).
[14] el-Ahzâb 33/35. Tirmizî, Tefsîr, 33; İbn Abdülber, el-İstîʻâb, 4/1949.
[15] Tirmizî, Savm, 66. Krş. İbn Mâce, Sıyâm, 46.
[16] Bkz. İsmail Lütfi Çakan, “Abdullah b. Zeyd b. Âsım”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/abdullah-b-zeyd-b-asim (05.05.2023).
[17] Buhârî, Vudû’ 45. Krş. Ebû Dâvûd, Tahâret, 47; İbn Mâce, Tahâret, 61.
[18] Bkz. Selman Başaran, “Habîb b. Zeyd”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/habib-b-zeyd (05.05.2023).