22. Amr b. Cemûh ve Âilesi

22.1. Amr b. Cemûh (r.a)

Amr b. el-Cemûh b. Zeyd el-Ensârî es-Selemî (r.a) Medîne’nin iki büyük kabilesinden Hazrec’e mensuptur. Bu kabilenin Selime boyunun reisi idi. Câhiliye döneminde putlara bağlılığı ileri derecede idi. Bu sebeple İslâm’a girişi biraz gecikmiştir. Akabe beyʻatlarından sonra oğlu ve bazı akrabaları, çok sevdiği Menâf isimli putunu pislik çukuruna attılar. Bunu görünce çok kızdı, putunu çıkarıp temizledi ve eski yerine koydu. Akrabaları aynı şeyi birkaç defa tekrarlayarak putların herhangi bir güce sahip olmadığını ona gösterdiler. Putun kendisini dahi koruyamadığını anlayan Amr (r.a) sonunda müslüman oldu.

Rasûlullah (s.a.v) onu amca oğlu Ubeyde b. Hâris ile kardeş îlân etti. Bedir Gazvesi’ne katılmayı çok istemesine rağmen, fazla topallaması sebebiyle rahatça savaşamayacağını söyleyen oğulları buna mâni olmuşlardır. Oğulları Uhud’a gitmesine de mâni olmak istediler ama onları dinlemedi. Uhud’da büyük bir cesaretle savaştı. Harbin sonlarına doğru müslüman safları dağılmaya başladığında bile o sebat edip düşmanla mücadeleye devam etti. Oğulları da devamlı arkasında savaşarak onu muhafaza etmeye çalışıyorlardı. Nihâyetinde bir oğlu ile birlikte şehid oldular (3/625). Kefen bulunamadığı için çok sevdiği arkadaşı ve kayınbiraderi Abdullah b. Amr b. Harâm (r.a) ile aynı kefene sarıldı ve aynı kabre konuldu. Rasûlullah (s.a.v) onun yanına vardı ve “Sanki bu ayağınla cennette sıhhatli bir şekilde yürüyüşüne bakıyor gibiyim” dedi.[1]

Amr b. Cemûh (r.a) uzun boylu, cömert, cesur ve şâir ruhlu bir zât idi.[2]

22.1.1. Rivâyetleri

Musʻab b. Umeyr (r.a) Medîne’de İslâm’ı tebliğ ederken Selîmeoğulları’nın eşrâfından olan Amr b. Cemûh’u da İslâm’a dâvet etmiş, ona Yûsuf Sûresi’nin ilk sekiz âyetini okumuştu. Amr düşünmek için biraz mühlet istediyse de bir türlü karar veremedi. Bunun üzerine Amr’ın daha önceden müslüman olan oğlu Muâz (r.a) kabîlesindeki müslüman gençlerle anlaşarak bir gece babasının putunu gizlice civarda bulunan pislik çukuruna attılar. Sabahleyin bu hâli gören Amr, dehşet içerisinde kalarak putunu çukurdan çıkarttı ve temizleyip güzel kokular sürerek yerine koydu.

Aynı hâdise birkaç gün daha tekerrür edince putun kendisini müdâfaa etmesi için boynuna kılıcını astı. Ertesi gün putunu tekrar çukurda görünce ibâdet ettiği cansız nesnenin hiçbir şeye yaramadığını, kendini korumaktan dahî âciz olduğunu anladı ve şirk karanlığından İslâm’ın nurlu sabahına uyandı. Kendisini içinde bulunduğu dalâletten Rasûlullah (s.a.v) vâsıtasıyla kurtaran Allah’a şükretti. Daha sonra da kavmini İslâm’a teşvîk etti.[3]

֎

Câbir (r.a) şöyle anlatır:

Rasûlullah (s.a.v):

“–Ey Selime Oğulları sizin efendiniz kim?” diye sordu.

“–Ced b. Kays’tır ancak biz onun cimri olduğunu düşünürüz” dedik. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v):

“–Cimrilikten daha kötü hangi hastalık vardır ki? Bilâkis sizin efendiniz Amr b. Cemûh’tur” buyurdu.[4]

Amr (r.a), cömert bir insandı.

֎

Amr b. Cemûh (r.a) yaşlı ve malı çok olan bir sahâbî idi. Rasûl-i Ekrem’e:

“–Yâ Rasûlallah, mallarımızdan neleri tasadduk edelim ve kimlere infak edelim?” diye sordu. Bunun üzerine şu âyet-i kerime nâzil oldu:

 “Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir.”[5]

֎

Amr b. Cemûh (r.a) topal bir kimse idi. Dört oğlu vardı, Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte savaşlara katılırlardı. Uhud Gazvesi’ne çıkılacağı sırada Amr da sefere katılmak istedi. Oğulları:

“–Sen cihâd ile mükellef değilsin. Allah teâlâ seni özür sâhibi olarak kabûl etti. Biz senin yerine gidiyoruz” dediler. Amr (r.a):

“–Siz zâten Bedir günü benim cennete girmeme mânî oldunuz. Vallahi ben bugün sağ kalsam dahî muhakkak birgün şehîd olup cennete gireceğim” dedi. Sonra hanımına da:

“–Herkes şehîd olup cennete giderken ben sizin yanınızda oturup duracak mıyım?” diyerek çıkıştı. Hemen kalkanını aldı ve:

“–Allah’ım, beni âileme geri çevirme” diye duâ ettikten sonra Allah Rasûlü’nün yanına giderek:

“–Oğullarım beni Medîne’de bırakmak istiyorlar, beni seninle birlikte savaşa çıkmaktan menediyorlar. Vallahi ben şu topal hâlimle cennete ayak basmayı arzuluyorum” dedi. Rasûlullah (s.a.v):

“–Allah teâlâ seni mâzur görmüştür, sana cihâd farz değildir” buyurdu. Amr (r.a):

“–Yâ Rasûlallah! Siz benim Allah yolunda ölünceye kadar savaşarak şehîd olup şu topal ayağımla cennette yürümemi uygun görmez misiniz?” dedi. Nebiyy-i Muhterem Efendimiz:

“–Evet uygun görürüm” buyurduktan sonra oğullarına da:

“–Artık babanızı savaştan menetmeyiniz, umulur ki Allah ona şehâdet nasîb eder” buyurdu.

Amr (r.a) kıbleye döndü ve:

“Allah’ım bana şehîdlik nasîb eyle, beni mahrum ve me’yûs olarak ev halkımın yanına geri döndürme” diyerek duâ etti ve cihâda katıldı.

Şehâdet heyecânıyla dolu olan bu sahâbî cihâd esnâsında “Vallahi ben cenneti özlüyorum” demiş, netîcede kendisini korumaya çalışan bir oğluyla birlikte şehîd düşmüştür. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v) onun hakkında:

“Varlığım kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki Amr’ın cennette topal ayağıyla (sıhhatli bir şekilde) yürüdüğünü gördüm” buyurmuştur.[6]

֎

Uhud Harbi sonrası Medîne-i Münevvere’deki hanımlar bir haber alabilmek ümîdiyle şehir dışına çıkmışlardı. Hz. Âişe de onlar arasında idi. Harre mevkiinde Hind binti Amr’a rastladı. Hind (r.a) savaşta şehîd düşen kocası Amr b. Cemûh, oğlu Hallâd ve kardeşi Abdullah’ın cesedlerini bir deveye yüklemiş götürüyordu. Âişe (r.a) ona:

“–Geride ne haber var?” diye sordu. Hind binti Amr (r.a):

“–Hayırdır, Rasûlullah sağdır. O sağ olduktan sonra her musîbet hafif kalır” dedi. Hz. Âişe, devenin üzerindeki cesetleri göstererek:

“–Bunlar kim?” diye sordu.

“–Kardeşim Abdullah, oğlum Hallâd ve kocam Amr’dır” dedi.

“–Onları nereye götürüyorsun?” diye sorunca da:

“–Medîne’ye götürüyorum, oraya defnedeceğim” dedi.

Hind (r.a) devesini yürümesi için biraz zorlayınca deve olduğu yere çöktü. Hz. Âişe:

“–Deve yükünün ağırlığından mı çöküyor?” diye sordu. Hind:

“–Neden çöktüğünü bilmiyorum. Hâlbuki başka zamanlarda iki devenin yükünü taşırdı, fakat şimdi onda farklı bir hâl seziyorum” dedi.

Zorlayınca deve kalktı ancak Medîne’ye yöneltilince yine çöktü. Yönü Uhud’a çevrilince ise koşmaya başladı. Hind (r.a) Peygamber Efendimiz’in yanına varıp durumu anlattı. Efendimiz (s.a.v) ona:

“–Deve me’mûrdur, Amr’ın herhangi bir vasiyeti var mıydı?” diye sordu. Hind (r.a):

“–Amr Uhud’a gideceği zaman kıbleye dönüp «Allah’ım, bana şehîdlik nasîb et, beni me’yûs ve mahrum bir hâlde ev halkıma döndürme» diye duâ etmişti” dedi. Efendimiz (s.a.v):

İşte bu yüzden deve yürümüyor. Ey Ensâr topluluğu, sizden her kim Allah’a yemin etmişse ona sâdık kalsın. Ey Hind, kocan Amr sâdıklardandır. O şehîd edildiği andan itibâren melekler kanatlarıyla üzerine gölgelik yaptılar ve nereye defnedilecek diye bakıp durdular. Ey Hind, Amr b. Cemûh, oğlun Hallâd ve kardeşin Abdullah cennette bir araya gelecek ve arkadaş olacaklar” buyurdu.

Bu müjde karşısında Hind (r.a):

“–Yâ Rasûlallah, ne olur Allah’a duâ edin de beni de onlarla bir araya getirsin” diye yalvardı.[7]

Amr (r.a) Uhud’dan dönmek istemediği için Allah da onun duasını kabul etti ve oraya defnedildi.

֎

Rasûlullah (s.a.v) Uhud şehîdlerinin defnedilmesini emrettiği zaman Amr b. Cemûh ile Abdullah b. Amr b. Harâm (r.a) hakkında:

“–Onlar dünyâda bir safta omuz omuza idiler, çok samîmî arkadaştılar. Dünyâda birbirlerini çok seven bu iki şehîdi aynı kabre yanyana koyunuz!” buyurdu.[8]

22.2. Muâz b. Amr (r.a)

Muâz b. Amr b. el-Cemûh el-Hazrecî el-Ensârî (r.a) küçük yaşta müslüman olan akıllı gençlerdendir. Akabinde kabilesinin reisi olan babası Amr’ı müslüman olmaya ikna etmiştir. Annesi Hind, Abdullah b. Amr b. Harâm’ın kız kardeşidir.

Muâz (r.a) İkinci Akabe Beyʻatı’nda bulunma ve Bedir Gazvesi’ne katılma gibi paha biçilmez şereflere nâil oldu. Bedir’de arkadaşı Muâz b. Hâris (Muâz b. Afrâ) ile birlikte Ebû Cehil’in üzerine atlayarak onu öldürmüşlerdi. Ebû Cehil’in oğlu İkrime de Muâz’ı takip edip kılıcıyla vurarak kolunu kopardı. Bu sebeple Muâz (r.a) daha sonraki savaşlara katılamadı. Rasûlullah (s.a.v) Ebû Cehil’in üzerindeki eşyâyı Muâz b. Amr’a verdi ve onu bu hizmetinden dolayı medhetti.[9]

Rasûlullah (s.a.v) “Ne güzel adam” diye medhettiği kişiler arasında Muâz’ı da zikretmiştir.[10] Abdullah b. Abbâs (r.a) ondan rivâyette bulunmuştur.

Muâz b. Amr (r.a) Hz. Ömer’in hilâfetinin sonlarına doğru 23/643 yılında veya Hz. Osman’ın hilâfetinin ilk yıllarında Medîne-i Münevvere’de vefat etmiştir.[11]

22.2.1. Rivâyetleri

Abdurrahmân b. Avf (r.a) şu ibretli hâdiseyi anlatır:

Bedir günü sağıma soluma baktım Ensâr’dan iki gencin arasında olduğumu gördüm. Bundan pek hoşlanmadım. Daha kuvvetli kimseler arasında olmak istiyordum. Onlardan biri arkadaşına duyurmadan bana:

“–Amca, sen Ebû Cehil’i tanır mısın?” diye sordu. Ben de:

“–Evet tanırım, ne yapacaksın onu?” dedim. Genç:

“–Duyduğuma göre o Rasûlullah’a hakaret edermiş, varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki onu bir görürsem ikimizden biri ölmedikçe ondan ayrılmayacağım” dedi.

Gencin bu sözüne hayran kaldım. Öbür genç de aynı şeyleri söyledi. Şimdi bu iki gencin arasında olduğum için büyük bir sürur duyuyordum. Az sonra Ebû Cehil’i harp meydanında dönüp dururken gördüm ve:

“–Bakın işte sorduğunuz kimse” dedim.

Gençler hemen kılıçlarını sıyırıp ona doğru koştular ve onu kılıçtan geçirdiler. Bu gençler Muâz b. Afrâ ile Muâz b. Amr idi.”[12]

Muâz b. Amr (r.a) hâdisenin devamını şöyle anlatıyor:

“Ebû Cehil’i kılıçtan geçirdiğimde oğlu İkrime de benim omzuma bir kılıç vurup kolumu kesti. Elim yan tarafımda derime asılı kaldı, gün boyunca elim arkamda sürünerek savaşmaya devâm ettim. Beni iyice rahatsız edince de elimin üzerine ayağımla basarak çektim ve kolumu koparıp attım.”[13]

Muâz (r.a) daha sonra kopan kolunu alıp Allah Rasûlü’nün yanına geldi. Rasûlullah (s.a.v) kopan yere tükürüğünden sürdü ve kolu yerine yapıştırdı.[14]

Allah yolunda bedeninden ve canından geçmiş bir genç… Kolum koptu diye kenara çekilebilecekken bunu aslâ düşünmeyip cihâda engel oluyor diye onu koparıp atabilecek kadar ulvî bir rûh… Ulaşılmaz bir şahsiyet… Sahâbe seviyesi… Tabiî bu büyük fedakârlığın peşinden muhteşem bir mucize yaşanıyor.


[1] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/299; İbn Şebbe, Târîhu’l-Medîne, 1/128.

[2] Bkz. Ahmet Önkal, “Amr b. Cemûh”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/amr-b-cemuh (06.05.2023).

[3] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 2/61-63; Zehebî, Siyer, 1/182.

[4] Buhârî, el-Edebü’l-müfred, no: 296.

[5] el-Bakara 2/215. Saʻlebî, el-Keşf ve’l-beyân, 5/390; Vâhidî, Esbâbu nüzuli’l-Kur’ân, 69.

[6] Vâkıdî, el-Meğāzî, 1/264-265; İbn Abdilber, el-İstîʻâb, 3/1169; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, 4/208.

[7] Bkz. Vâkıdî, el-Meğāzî, 1/265-266; İbn Abdilber, el-İstiâb, 3/1168; İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, 3/216.

[8] İbn Hişâm, Sîretü’n-Nebî, 3/49; İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 3/562.

[9] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/193; Buhârî, Farżu’l-Humus, 17; Müslim, Cihâd, 42.

[10] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/419; Tirmizî, Menâkıb, 32.

[11] Bkz. Mehmet Efendioğlu, “Muâz b. Amr”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/muaz-b-amr (06.05.2023).

[12] Buhârî, Meğâzî, 10; Müslim, Cihâd, 42.

[13] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 1/635.

[14] Kâdî Iyâz, Şifâ, 1/324; İbn-i Seyyid, Uyûnü’l-eser, 1/342.