14. İkrime ve Âilesi

14.1. İkrime (r.a)

İkrime b. Ebî Cehl hicretten 47 veya 49 sene evvel (575 veya 573) dünyaya geldi. Künyesi Ebû Osmân idi. İslâm’ın ilk yıllarında babası gibi katı bir muhalif olduğundan İslâm’a karşı yapılan hemen her harekette faal bir rol üstlendi.

Hicrî 1. senede Seniyyetü’l-Merre’nin aşağısında yer alan Ahyâ suyu yanında müslümanlara karşı bir araya gelen Kureyşlilerin başında o vardı, ancak o hâdisede herhangi bir savaş olmadı.

Bedir Gazvesi’ne katıldı ve babasını öldüren gençlerden biri olan Muâz b. Amr b. Cemûh’un koluna kılıcıyla vurarak kopardı.

Babası Ebû Cehil öldürülünce Mahzûmoğulları kabilesinin reisi oldu.

Uhud’a hanımı Ümmü Hakîm ile birlikte iştirak etti. O gün süvari birliğinin sol kanadının kumandanı idi.

Mekke fethi esnâsında arkadaşlarıyla birlikte kurduğu çeteyle Hâlid b. Velîd kumandasındaki müslümanlara saldırdı, onları ok yağmuruna tutarak kan dökülmesine sebep oldu. O gün bütün Mekkeliler affedildiği hâlde İkrime ile bazı İslâm düşmanları hâriç tutulmuş, görüldükleri yerde öldürülmeleri emredilmişti. Bu sebeple o da Yemen’e kaçtı. Fetih günü müslüman olan eşinin talebi üzerine affedildi ve Mekke’ye dönüp müslüman oldu.

Medîne-i Münevvere’ye giderek İslâmî faaliyetlere katıldı. Rasûlullah (s.a.v) onu 11/632 senesinde Benî Hevâzin kabîlesinin zekâtını toplamakla vazîfelendirdi.

Hz. Ebû Bekir döneminde mürtedlere karşı açılan savaşlarda bir askerî birliğin başında Müseylime üzerine gönderildi. Ardından Uman, Mehre ve Debâ’da irtidad eden âsîler üzerine gönderildi. Daha sonra Şam bölgesinin fethinde bulundu.

İkrime (r.a) Suriye ve Filistin’in fethi esnâsında Bizanslılarla yapılan Ecnâdeyn Savaşı’nda (13/634) veya aynı sene Mercisuffer Muharebesi’nde şehid oldu. İyi bir süvâri ve kumandan idi.[1]

14.1.1. Rivâyetleri

İkrime, azılı bir İslâm düşmanı olduğu için Mekke fethedildiğinde ölüm korkusuyla bir gemiye binerek kaçmıştı. Denizde fırtınaya yakalandılar. Gemidekiler:

“–Artık şimdi ihlâslı olup (yalnız Allah’a yönelin)! Zira burada ilahlarınız size bir fayda vermez” dediler.

Bunun üzerine İkrime içinden şöyle dedi: “Vallahi denizde beni ancak ihlas kurtarırsa, karada da ihlastan başkası kurtaramaz. Allah’ım, sana söz veriyorum, eğer beni içinde bulunduğum şu felâketten kurtarırsan, Muhammed (s.a.v)’e gidip elimi onun eline koyacağım. Onu affedici ve kerem sahibi olarak bulacağıma da inancım tam.”

Fırtınadan kurtulan İkrime, (r.a) Allah Rasûlü’ne gelip müslüman oldu.[2]

Rasûlullah (s.a.v) önceden yaptığı bütün kötülükleri bir kenara bırakarak ona eman vermiş ve yanına çağırmıştı. Hanımı peşinden koşarak Allah Rasûlüʼnün dâvetini İkrimeʼye iletti:

“Ben sana insanların akrabaya en fazla iyilik yapanı, en iyisi ve en hayırlısının yanından geliyorum. Senin için eman istedim, o da verdi” dedi. Mekke’ye geldiğinde herhangi bir zarara uğramayacağını söyledi. O da zaten dönmeye karar vermişti.

Mekke’ye yaklaştıklarında Rasûlullah (s.a.v) hem bir mûcize hem de muhteşem bir incelik sergileyerek ashâbına şöyle buyurdu:

“–Ebû Cehilʼin oğlu İkrime mü’min ve muhâcir olarak yanınıza geliyor. Artık onun babasına hakaret etmeyiniz! Zira çok kötü bir insan bile olsa ölüye hakaret etmek sadece hayatta olan yakınlarını üzer, ölüye ulaşmaz.”[3]

Rasûlullah (s.a.v) İkrime’nin geldiğini görünce sevincinden ayağa kalktı ve üç defa:

“–Merhabâ muhâcir süvârî, hoş geldin!” buyurdu. İkrime de:

“–Vallahi yâ Rasûlâllah, İslâmʼa düşmanlık yolunda harcadığım şeylerin en az bir mislini de Allah yolunda harcayacağım!” dedi.[4]

֎

İkrime (r.a) Kur’ân okumayı çok sever, onu büyük bir ihlas ile okurdu. Mushaf-ı Şerîf’i alır, yüzüne gözüne sürerek ağlar ve:

“Rabbimin kelâmı! Rabbimin kitâbı!” diyerek Cenâb-ı Hakk’a olan tâzîm ve muhabbetini ifâde ederdi.[5]

֎

Hz. Huzeyfe’nin anlattığı şu hâdise, mü’minlerin İslâm ile kazandıkları diğergâmlık ve mânevî zirveyi ne güzel ortaya koymaktadır:

“Yermuk muharebesi bitişinde elimde bir su kırbası ile harp meydanında yaralıları dolaşmaya başladım. Baktım ki amcamın oğlu Hâris kan seli içinde gözlerini elimdeki su kırbasına dikmiş bakıyordu. Kırbayı tam ona uzatmıştım ki, ileriden İkrime’nin sesi duyuldu: «Su! Bir damla su!..» Bu sesi duyan amcamın oğlu, elini kırbamdan geri çekerek kaş ve göz işaretiyle suyu İkrime’ye götürmemi istedi.

Hemen İkrime’nin yanına koştum. Kırbamı ona uzattığımda bu defa Iyâş’ın sesi duyuldu: «Su! Allah rızası için su!» İkrime de, Hâris gibi o anda elini geri çekti ve işâretle suyu Iyâş’a götürmemi istedi. Hızla Iyaş’ın yanına gittiğimde onun elimdeki bu fânî dünyânın suyunu içmeye vakti kalmamıştı. Artık o, içtiği şehâdet şerbetinin hazzıyla gözlerini yummuştu.

Şaşkınlık içerisinde «Bâri İkrime’ye yetişeyim!» diyerek geri döndüm. Baktım ki o da şehîd olmuş. Bunun üzerine amcamın oğlu Hâris’in yanına koştum. Ne yazık ki o da rûhunu teslîm etmişti…”[6]

İşte İslâm’ın ilkâ ettiği erişilmez diğergâmlık ve ahlâk-ı hamîde!..

14.2. Ümmü Hakîm (r.a)

Ümmü Hakîm binti Hâris b. Hişâm, Kureyş kabilesinin Mahzûm oğulları kolundan idi. Babası, Ebû Cehil’in kardeşi Hâris b. Hişâm’dır. Annesi ise Hâlid b. Velîd’in kız kardeşi Fâtıma idi. Kocası İkrime b. Ebû Cehil amcasının oğlu idi. Bu evlilikten çocukları olmamıştı. Mekke fethine kadar kocası gibi o da İslâm’a düşman idi. Kocasıyla birlikte Uhud’a katılmıştı.

Ümmü Hakîm (r.a) Mekke fethinde annesi ve babasıyla birlikte müslüman oldu. Kocası İkrime ise öldürülme korkusuyla Yemen’e kaçtı. Zira o, İslâm aleyhindeki şedîd düşmanlığı sebebiyle Peygamber Efendimiz’in öldürülmesini emrettiği birkaç kişi arasında yer alıyordu. Ümmü Hakîm Mekkeli kadınlarla birlikte Rasûlullah’a beyʻat ettikten sonra kocasının affedilmesini ricâ etti. Rasûlullah (s.a.v) ona teminat verince Peygamber Efendimiz’den izin alarak kölesiyle birlikte Yemen’e gitti. Kocasını bularak Rasûlullah’ın bütün düşmanlarını affettiğini, kendisine de eman verdiğini bildirdi.

Ümmü Hakîm (r.a) müslüman olduktan sonra İslâm ordusuyla birlikte savaşlara gitti. Kocasıyla birlikte Bizanslılara karşı kılıcıyla savaştı.

İkrime (r.a) Hz. Ebû Bekir devrinde Ecnâdeyn Savaşı’nda şehid oldu. (13/634) Mücahidler arasında yer alan Ümmü Hakîm (r.a) iddeti bitince ilk müslümanlardan ve Peygamber Efendimiz’in kâtiplerinden olan Hâlid b. Saîd ile nikâhlandı. Cihâda devam ettiklerinden 14/635 yılında Dımaşk yakınlarındaki Mercisuffer’de harbe ara verildiği esnâda düğün yaptılar. Ancak Hâlid (r.a) evlendiği gün şehâdet şerbetini içti. Ümmü Hakîm (r.a), gerdeğe girerken süründüğü kokunun izi üzerinde olduğu hâlde cihâda devam etti. İçinde kaldıkları çadırın direğiyle yedi veya dokuz Bizanslı’yı öldürdü.[7] Onların evlendikleri yerin yakınındaki köprüye sonraları Ümmü Hakîm Köprüsü ismi verildi.

Ümmü Hakîm (r.a) daha sonra Hz. Ömer ile evlendi ve ondan Fâtıma isminde bir kızı oldu.[8] Bundan kısa bir müddet sonra da vefat etti. Ümmü Hakîm (r.a) iyi yetiştirilmiş, akıllı ve anlayışlı bir şahsiyete sahipti.[9]


[1] Bkz. Abdullah Aydınlı, “İkrime b. Ebû Cehil”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ikrime-b-ebu-cehil (08.05.2023).

[2] Nesâî, Tahrîmu’d-Dem, 14/4064; Hâkim, el-Müstedrek, 3/269, no: 5056.

[3] Hâkim, el-Müstedrek, 3/269, no: 5055. Krş. Vâkıdî, el-Meğāzî, 2/851.

[4] Hâkim, el-Müstedrek, 3/270-271, no: 5057, 5059. Krş. Vâkıdî, el-Meğāzî, 2/851-853; Tirmizî, İsti’zân, 34/2735.

[5] Hâkim, el-Müstedrek, 3/272, no: 5062.

[6] Hâkim, el-Müstedrek, 3/270.

[7] İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 4/99; İbn Hacer, el-İsâbe, 4/444; Hazrecî, Hulâsatü Tezhîbi Tehzîbi’l-Kemâl fî esmâʾi’r-ricâl (mukaddime: Abdülfettâh Ebû Gudde), Bulak 1301 → Beyrut 1399/1979, 488.

[8] İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, 3/266; 5/50.

[9] Bkz. Aynur Uraler, “Ümmü Hakîm”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ummu-hakim (08.05.2023).