Rebî bin Abdullâh şöyle anlatır:
“Hz. Hasan ile birlikte Katâde’ye hasta ziyâretine gittik. Hz. Hasan hastanın başucuna oturdu ve ona hâlini hatırını sordu. Sonra da ona şöyle dua etti:
اَللّٰهُمَّ اشْفِ قَلْبَهُ، وَاشْفِ سَقَمَهُ
“Allâh’ım, kalbine şifâ ver, hastalığına da şifâ ver!” (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, no: 537)
Hasta ziyâreti, Cenâb-ı Hakk’ın çok râzı olduğu ve büyük mükâfatlar vaad ettiği bir amel-i sâlihtir. Bu hususta pek çok hadîs-i şerîf vardır. Birkaçı şöyledir:
“Müslümanın, müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâm almak, hasta ziyâret etmek, cenâzenin arkasından yürüyüp (namazını kılmak ve defniyle meşgul olmak), dâvete icâbet etmek ve aksırana «Yerhamükellâh: Allah sana merhamet eylesin!» demek.” (Buhârî, Cenâiz 2; Müslim, Selâm 4)
“Hasta ziyâretinde bulunan kimse, dönünceye kadar cennet yolundadır.” (Müslim, Birr, 39)
“Allâh Teâlâ, kıyâmet gününde şöyle buyurur:
«–Ey Âdemoğlu! Hastalandım, Ben’i ziyâret etmedin!» Âdemoğlu:
«–Sen âlemlerin Rabbı iken ben Sen’i nasıl ziyâret edebilirdim?» der. Allâh Teâlâ:
«–Falan kulum hastalandı, ziyâretine gitmedin. Onu ziyâret etseydin, Ben’i onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun?…” (Müslim, Birr, 43)