Câbir bin Abdullah (r.a) şöyle anlatır:
“Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i, haccı esnâsında gördüm, Arefe Günü Kasvâ isimli devesine binmiş hutbe îrâd ediyorlardı. Şöyle buyurduklarını işittim:
«Ey insanlar! Size iki şey bırakıyorum, onlara sıkıca sarılırsanız asla dalâlete düşmezsiniz: Allah’ın Kitâbı ve zürriyyetim, Ehl-i Beytim!».” (Tirmizî, Menâkıb, 31/3786. Krş. Ebû Dâvûd, Menasik, 27; İbn-i Mâce, Menasik, 17)
Ehl-i Beyt’in yolu Ehl-i Sünnet yolu ile aynıdır. Bu sebeple târih boyunca Ehl-i Beyt’e izâfe edilen yanlış îtikadlara aldanmamak îcâb eder. Nitekim Câfer-i Sâdık (r.a) daha hayattayken kendisi hakkında bâzı yanlış inanışlar, aşırı yüceltmeler ve yalanlar uydurulmaya başlanmıştı. O bunlardan çok rahatsız olur, onları hep reddeder ve yalanlardı.[1]
Nitekim Abdülcebbâr bin Abbâs Hemedânî, beraberinde bulunanlarla birlikte Medîne-i Münevvere’den yola çıkmak istediklerinde, Câfer-i Sâdık (r.a) onların yanına geldi ve şöyle buyurdu:
“–İnşâallah siz şehrinizin sâlihlerindensiniz. Benden şehrinizin ahâlisine haber verin ki; kim benim kendisine itaat edilmesi mecbûrî, mâsum (günahsız) bir imam olduğumu iddiâ ederse, ben ondan uzağım! Yine kim benim Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’i sevmeyip onlardan yüz çevirdiğimi iddiâ ederse, ben ondan uzağım!”[2]
Bu ve benzeri rivâyetler, birbirini desteklemekte ve hepsi de Ehl-i Beyt’in ve Câfer-i Sâdık Hazretleri’nin, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’e olan muhabbetlerini açıkça göstermektedir. Ehl-i Beyt’e nisbet edilen bunun hâricindeki sözler ise, büyük bir iftirâdan ibârettir. Nitekim Câfer-i Sâdık (r.a), Râfızîler’e kızar, onların, büyük dedesi Hz. Ebû Bekir’e gizli ve açıktan dil uzattıklarını işittikçe onlara buğzederdi.[3]