Af ve Kerem

İsâm bin Mustalik şöyle anlatır:

Medine’ye geldim, Hasan bin Ali’yi (r.a) gördüm. Onun güzel görünüşü, ağırbaşlılık ve vakarı beni hayrete düşürdü, çok hoşuma gitti. Ancak onun bu durumu, daha önce babası­na karşı gizlemiş olduğum kinden dolayı içimdeki hasedi alevlendirdi:

“–Sen Ebû Talib’in oğlu (torunu) musun?” diye sordum:

“–Evet!” deyince, ona ve babasına ala­bildiğine sövüp saydım, hakaretler ettim. Hasan (r.a) bana şefkat ve merhametle baktı, sonra:

“–Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-Racîm. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.” dedikten sonra şu âyet-i kerîmeleri okudu:

(Ey Rasûlüm!) Affedici ol! İyi ve güzel olan şeyleri emret! (Delil kabul etmeyen ısrarcı) câhillerden yüz çevir! Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın! Çünkü O işitendir, bilendir. Takvâ sahibi mü’minler, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğunda tezekkür ederler (Allah’ı hatırlar, durup düşünürler.) Bir de bakarsın ki derhal gerçeği görüvermişlerdir.” (el-A’râf, 199-201)

Sonra bana şöyle dedi:

“–Yavaş ol! Benim için de kendin için de Allah’tan mağfiret dile! Çünkü sen bizden yardım isteyecek olsan biz sana yardım ederiz; seni misafir edip ağırlamamızı istesen, ağırlarız; doğru yolu göstermemizi istesen biz seni irşâd eder, doğruyu gösteririz!”

Yaptığım bu aşırılık sebebiyle pişman olduğumu yüzümden anlayınca:

“Bugün size kınama ve serzeniş yoktur. Allah size mağfiret buyursun. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”[1] âyet-i kerîmesini okudu ve:

Sen Şam ehlinden misin?” diye sordu. Ben:

“–Evet.” dedim. Bunun üze­rine o da (şu mısra ile) cevap verdi:

“Bu benim Ahzem’den beri bilip tanıdığım bir alışkanlıktır.”[2]

Ve devâm etti:

“–Hoş geldin, safâlar getirdin. Allâh’ın selâmı üzerine olsun! Allah sana afiyet versin, güç kuvvet versin, yardım etsin. Hiç utanma, ne ihtiyacın varsa bize söyle! Hatırına geleni söyle. Bi­zi düşündüğünden daha iyi bulacaksın inşaallah!”

Bu güzel ahlâk karşısında, yeryüzü bütün genişliğine rağmen bana dar gel­di. “Keşke yer yarılsa da içine girsem!” diye temennîde bulundum. Sonra da onun gözünden kaybolarak sıvışıp gittim. Artık bana yeryüzünde ondan ve babasından daha sevimli başka bir kimse yoktu. (Kurtubî, Tefsîr, [A’râf, 201])


[1] Yûsuf, 92.

[2] Bu şiirdeki Ahzem, anne babasına âsî gelen bir kişidir. Ölmüş ve arkasında çocuklar bırakmıştır. Bu çocuklar da dedelerini âsî gelmiş, onu dövmüş ve hatta sağını solunu kanatacak kadar ileri gitmişlerdir. Bunun üzerine dedeleri bu şiiri söyleyerek çocukların, anne babaya isyân husûsunda babalarına çektiğini ifade etmiştir.