Üsame bin Zeyd (r.a) şöyle anlatır:
“Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) beni bir dizine, Hasan’ı öteki dizine oturtur; sonra bizi bağrına basar ve:
«Allah’ım! Onlara merhamet eyle! Ben onlara merhamet besliyorum!» diye dua buyururlardı.” (Buhârî, Edeb, 22 Ahmed, V, 205)
Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz, kölelikten âzâd ettikleri Zeyd (r.a)’ı ve onun evlatlarını da kendi evlâtları gibi çok severlerdi. Zîrâ Zeyd (r.a) muazzam bir firâsete sâhipti. Büyük bir vefâ nümûnesiydi. Fahr-i Kâinât (s.a.v) Efendimiz’i annesine, babasına, kardeşlerine ve bütün kabilesine tercih etmiş, hayâtının her ânında O’nunla beraber olmuştu. Onu Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’den ancak daha yüksek bir makâm ayırabilmişti. Arş-ı A’lâ … Zîrâ şehidler Arş’a asılı kandillerde konaklarlar.[1]
İslâm ordusu Mûte’de düşmanla harbederken Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Medîne’de bir hutbe îrâd ettiler ve şöyle buyurdular:
“Şu anda İslâm sancağını Zeyd (r.a) eline aldı ve vuruldu. Sonra sancağı Caʻfer (r.a) aldı ve o da vuruldu. Sonra sancağı Abdullah bin Revâha (r.a) aldı, o da şehîd edildi. Sonra sancağı emîr tâyîn edilmeksizin Hâlid bin Velîd (r.a) aldı ve ona fetih müyesser kılındı. Onların bizim yanımızda olması, beni (veya) onları sevindirmezdi! (Zira onlar şu anda şehidlere lûtfedilen nimetlerin hayal ötesi ihtişâmını gördüler.)”
Bu esnâda Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in mübârek gözlerinden yaşlar boşanıyordu. (Buhârî, Cihâd, 183)
[1] Müslim, İmâret, 121.