Cemaatten Geri Kalmak Münâfıkların Alâmetlerindendir
٥٠- قَالَ عَبْدُاللهِ: لَقَدْ رَأَيْتُنَا وَمَا يَتَخَلَّفُ عَنْ الصَّلاَةِ إِلاَّ مُنَافِقٌ قَدْ عُلِمَ نِفَاقُهُ أَوْ مَرِيضٌ. إِنْ كَانَ الْمَرِيضُ لَيَمْشِي بَيْنَ رَجُلَيْنِ حَتَّى يَأْتِيَ الصَّلاَةَ. وَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَّمَنَا سُنَنَ الْهُدَى وَإِنَّ مِنْ سُنَنِ الْهُدَى الصَّلاَةَ فِي الْمَسْجِدِ الَّذِي يُؤَذَّنُ فِيهِ.
50. Abdullâh bin Mes’ud -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:
“Bizim zamanımızda, cemaatle namaz kılmaktan, sadece, herkesçe malum münâfıklar veya (ağır) hastalar geri kalırdı. Öyle ki hasta namaza gelebilmek için iki kişinin arasında camiye kadar yürürdü. Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- bize sünen-i Hüdâ’yı (hidayet yollarını) öğretmişti. Sünen-i Hüdâ’dan biri de içinde ezan okunan şu camide namaz kılmaktı.” (Müslim, Mesâcid 256)
Âlimlerimiz sünneti ikiye ayırmışlardır:
1. Sünen-i Hüdâ: Dînin mükemmelliği içinde bir unsur olarak yer alan, ibadet olarak yapılan ve terkedilmesi mekruh sayılan sünnetlerdir. Bu sünnetleri terkedenler zemmedilir ve ta’zîre mâruz kalırlar. Topyekün insanların terketmesi hâlinde ise müdahale edilir. Cemaate devam etmek, ezân okumak, kamet getirmek bunlardandır.
2. Sünen-i Zevâid: Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in âdet olarak yaptığı hareket ve davranışlarıdır. Oturup kalkması, yiyip içmesi, yürümesi, yatması, uyuması, kısaca sîretiyle alâkalı şeyler bu çeşit sünnete dâhildir. Bunlara ittibâ edenler, güzel bir davranış sergilemiş olurlar. Ancak tâbî olmamak veya terketmekte herhangi bir kerahet veya ceza mevzubahis değildir.
٥١- عَنْ عَبْدِ الله قَالَ: مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَلْقَى اللهَ غَداً مُسْلِماً فَلْيُحَافِظْ عَلَى هَؤُلاءِ الصَّلَوَاتِ حَيْثُ يُنَادَى بِهِنَّ، فَإِنَّ الله شَرَعَ لِنَبِيِّكُمْ صَلَّى اللهُ عَلَيهِ وَسَلَّمَ سُنَنَ الْهُدَى وَإِنَّهُنَّ مِنْ سُنَنِ الْهُدَى، وَلَوْ أَنَّكُمْ صَلَّيْتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ كَمَا يُصَلِّي هَذَا الْمُتَخَلِّفُ فِي بَيْتِهِ لَتَرَكْتُمْ سُنَّةَ نَبِيِّكُمْ، وَلَوْ تَرَكْتُمْ سُنَّةَ نَبِيِّكُمْ لَضَلَلْتُمْ، وَمَا مِنْ رَجُلٍ يَتَطَهَّرُ فَيُحْسِنُ الطُّهُورَ ثُمَّ يَعْمِدُ إِلَى مَسْجِدٍ مِنْ هَذِهِ الْمَسَاجِدِ إِلاَّ كَتَبَ الله لَهُ بِكلِّ خَطْوَةٍ يَخْطوَها حَسَنَةً وَيَرْفَعُهُ بِهَا دَرَجَةً وَيَحُطُّ عَنْهُ بِهَا سَيِّئَةً، وَلَقَدْ رَأَيْتُنَا وَمَا يَتَخَلَّفُ عَنْهَا إِلاَّ مُنَافِقٌ، مَعْلُومُ النِّفَاقِ، وَلَقَدْ كَانَ الرَّجُلُ يُؤْتَى بِهِ يُهَادَى بَيْنَ الرَّجُلَيْنِ حَتَّى يُقَامَ فِي الصَّفِّ.
51. Abdullâh bin Mes’ûd -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:
“Yarın Allâh’a müslüman olarak kavuşmak isteyen kimse, şu namazları ezan okunan yerde kılmaya ehemmiyet versin. Şüphesiz ki Allâh Teâlâ sizin Peygamberiniz’e hidayet yollarını açıklamıştır. Bu namazlar da hidayet yollarındandır. Şayet siz de cemaati terkedip şu adam gibi namazları evinizde kılacak olursanız, Peygamberiniz’in sünnetini terketmiş olursunuz. Peygamberiniz’in sünnetini terkederseniz sapıklığa düşmüş olursunuz.
Herhangi bir kimse güzelce abdest alır, sonra şu câmilerden bir câmiye gitmek için yola çıkarsa Allâh Teâlâ attığı her adım için bir sevap yazar, onu bir derece yükseltir ve bir günahını siler. Vallâhi ben öyle günler gördüm ki bilinen bir münafıktan başka kimse namazdan geri kalmazdı. Allâh’a yemin ederim ki bir adam iki kişi arasında namaza getirilir ve safa durdurulurdu.” (Müslim, Mesâcid, 256-257)