Müfessirler, bazı âyetlerde Hz. Ebû Bekir’e işaret edildiğini veya Ebû Bekir’in o âyetin maksadına dâhil olduğunu söylemişlerdir ki bu konudaki rivayetleri iki başlık altında ele alıp değerlendirmek mümkündür:
a) İlk Müslümanlardan Oluşuna İşaret Edenler
Kur’ân-ı Kerim’in pekçok âyetinde ilk müslümanlara vurgu yapılır ve onlardan övgüyle bahsedilir:
– Konuyla ilgili akla gelen ilk âyet şudur: “(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tâbi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.”[1] Burada zikredilen “es-Sâbikûne’l-evvelûn” hakkında ihtilaf edilmiştir. İbn Râhûye İshak b. İbrahim el-Hanzalî (v. 238/853) bu görüşleri cem ederek şöyle demiştir: Erkeklerden ilk müslüman olan Ebû Bekir, kadınlardan Hatice, çocuklardan Ali, kölelerden Zeyd b. Hârise’dir.”[2] Görüldüğü üzere bu âyet okunduğunda ilk akla gelen şahıslardan biri Ebû Bekir’dir. Dolayısıyla müfessirler bu âyette Hz. Ebû Bekir’e bir işaret olduğu kanaatindedirler.
– Süyûtî’nin, el-Ankebût 29/2 âyetinin tefsirinde naklettiği bir rivayete göre İbn Mesʻûd, müslüman olduğunu ilk ızhar edenlerin yedi kişi olduğunu söyledikten sonra onları şöyle sıralamıştır: Rasûlullah (s.a.v), Ebû Bekir, Sümeyye, Ammâr, Suheyb, Bilâl ve Mikdâd.[3] Bu âyette ilk iman eden ve herkesten önce iman imtihanına tabi tutulan mü’minlere işaret edildiği söylenebilir.
– İmanla birlikte hayır işlerinde de hep önde olmaya teşvik eden ve o tür müslümanları medheden âyetler vardır. Mesela, “(Hayırda) önde olanlar, (cennete girmede de) öndedirler”[4] âyeti bu konuda ilk hatıra gelenlerdendir. Mukâtil b. Süleyman; “Ebû Bekir ve Ali bu âyette bahsedilenlerdendir” der.[5] İbn Abbas’a göre ise sâbikûn dört kişidir:
1) Musa ümmetinin öne geçeni, Firavun ailesinin mü’mini Hızkîl’dir;
2) İsa ümmetinin öne geçeni, Antakya’da Allah’ın elçilerine yardımcı olan ve kavmini onlara imana teşvik eden Habîb en-Neccâr’dır;
3-4) Ümmet-i Muhammed’in öne geçen iki şahsiyeti ise Ebû Bekir ve Ömer’dir.[6]
– İslâm’a ilk koşan ve Allah Rasûlü’nün yanından ayrılmayan sahabiler onun havarileri olarak kabul edilmişlerdir. Nitekim Ferrâ, Hz. İsa’nın havarilerinden bahseden Âl-i İmrân 3/52 âyetinin tefsirinde, hadislerde Hz. Ebû Bekir, Ömer ve benzeri sahabiler için de havari sıfatının kullanılmış olabileceğini söyler.[7] Aynı şekilde es-Saff 61/14 âyetinde de ensar ve havarilerden bahsedilmektedir. Bu iki kelime birbiri yerine kullanılabilmektedir. Katâde’ye göre bu ümmet içinden, Allah için ve O’nun Kitabı için cihad eden ensar (havariler) çıkmıştır. Ona göre havarilerin hepsi de Kureyş’tendir. Bunlar Ebû Bekir, Ömer, Ali, Hamza, Caʻfer, Ebû Ubeyde, Osman b. Maz’ûn, Abdurrahman b. Avf, Saʻd b. Ebî Vakkâs, Osman, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm’dır.[8]
Burada bahsedilen âyetlerin, Hz. Ebû Bekir ve diğer bir kısım sahabilerin ilk Müslümanlardan olduğuna işaret ettiğini söyleyebiliriz. İkinci grup âyetler ise Hz. Ebû Bekir’in ahlâkî vasıflarına işaret edenlerdir:
b) Ahlaki Vasıflarına İşaret Edenler
Tefsir kitaplarında Hz. Ebû Bekir’in güzel ahlakının muhtelif yönlerine işaret eden âyetlerden bahsedilmiştir. Meselâ:
– en-Nisâ 4/135’te kendisinin ve anne-babasının aleyhine bile olsa kişinin Allah için doğru şahitlik yapması emrediliyor. Mukâtil b. Süleyman, Hz. Ebû Bekir’in babası aleyhine şahitlik ettiğini söyleyerek bu âyetin ona işaret ettiğini belirtmiştir.[9] Mukâtil’in naklettiği bu rivayetin sahih olduğu kabul edilirse bu âyetin Ebû Bekir’in adaletine işaret ettiği söylenebilir.
– Başka bir âyette Hz. Ebû Bekir’in helâl kazanmaya dikkat edip malından bol bol infakta bulunduğuna işaret edilmektedir. Atâ, “Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler”[10] âyetinde bahsedilen “köle”nin Ebû Cehil b. Hişâm, “katımızdan kendisine güzel rızık verdiğimiz” ifadesinde kastedilenin de Ebû Bekir es-Sıddîk olduğunu söylemiştir.[11] Ancak Âlûsî, Ebû Hayyân’dan naklen bu rivayetin sahih olmadığını kaydetmektedir.[12]
– Diğer bir âyetin ise onun hem imandaki sürʻatine hem de başka güzel vasıflarına işaret ettiği söylenmiştir. Dihlevî, “Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler”[13] âyetinin Hz. Ebû Bekir’e işaret ettiği söyler. Ona göre âyetteki lâfızlar umumi vasıflardan bahseder ancak bu âyet okunduğunda zihne hemen o vasıflarla meşhur olmuş kişiler gelir. Bu âyette davete icabetten bahsedilmektedir ki Sıddîk’ın en bariz vasfı ilk olarak İslâm’a, sonra da bütün ilâhi emirlere derhal icabet etmesidir.[14] Namaza ve istişareye önem vermek ve bol bol infak etmek de yine Ebû Bekir’in önde gelen vasıflarındandır.
– Bir de güzel ahlak sahibi mü’minlerin nail olacağı ecirlerden bahsedilir. Mukâtil b. Süleyman, “İyiler (ebrâr) ise, kâfûr katılmış bir kadehten (cennet şarabından) içerler”[15] âyetinin tefsirinde; “Yani Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Selman el-Fârisî, Ebû Zer el-Ğıfârî, İbn Mesʻûd, Huzeyfe b. el-Yemân, Ebû Ubeyde ibnü’l-Cerrâh, Ebu’d-Derdâ ve İbn Abbas” der. Bu tefsiri tahkik eden Abdullah Mahmûd Şahhâte, bu cümleye düştüğü dipnotta, “Bunlar misal olarak zikredilmiştir, yoksa ebrarın bunlardan ibaret olduğu söylenmek istenmiyor” açıklamasını yapar.[16] Bu iki açıklamadan da, ebrâr denilince ilk akla gelen isimlerin başında Ebû Bekir’in yer aldığı anlaşılmaktadır.
Bu başlık altında zikrettiğimiz âyetler de önceki konuda olduğu gibi umumi ifadeler ihtiva etmektedir. Konuyla ilgili rivayetler ise çoğunlukla zayıf addedilmiştir. Dolayısıyla bu âyetlerin Hz. Ebû Bekir’e işaret ettiğini kesin bir ifadeyle söylemek mümkün değildir. Ancak bu tür rivayetlerin tefsirlerde çokça yer alması, konunun bir gerçeklik payı olduğu kanaatini uyandırmaktadır.
[1] et-Tevbe 9/100.
[2] Beğavî, IV, 87-88.
[3] İbn Mâce, Mukaddime, 11/150 (Elbânî “hasen” demiştir); Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VI, 451.
[4] el-Vâkıa 56/10.
[5] Mukâtil b. Süleyman, IV, 216.
[6] Mâverdî, V, 448; Kurtubî, XVII, 199.
[7] Ferrâ, I, 218.
[8] Taberî, Tefsîr, XXIII, 365; Beğavî, II, 43.
[9] Mukâtil b. Süleyman, I, 414.
[10] en-Nahl 16/75.
[11] Beğavî, V, 33; Ebû Hayyân, senedinin “sahih” olmadığını nakleder. (VI, 570).
[12] Âlûsî, VII, 433.
[13] eş-Şûrâ 42/38.
[14] Dihlevî, İzâletü’l-hafâ, II, 250-251.
[15] el-İnsân 76/5.
[16] Mukâtil b. Süleyman, IV, 524.