Ebû Bekir (r.a), mütevazı, yumuşak huylu, hassas, uysal ve hoşsohbet bir insan idi. Halifeliği esnasında daha da mütevazı olmaya çalıştı. O, kendini beğenenlere çok kızardı. Fakirlere, zor durumda olanlara yardım eder, misafirlere ikramda bulunurdu. Hiddeti, cesareti ve atılganlığı hemen farkedilmezdi. Beyʻat merasiminden sonraki hutbelerinden birinde, öfkelendiği zaman kendisinden uzak durulmasını tavsiye etmişti. Her zaman vakarlı ve ağır başlıydı. Az konuşur, kumandan ve valilerine de az konuşmalarını tavsiye ederdi. Onun dürüstlüğü çok meşhurdu. Başkalarının hakkına titizlikle riayet ederdi.[1]
Abdullah b. Amr (v. 65/684-85) şöyle der: “Kureyş’ten üç kişi, onların en güzel yüzlüsü, en güzel ahlaklısı ve en yüksek hayâya sahip olanıdır. Sana bir şey söylediklerinde kesinlikle yalan söylemezler, sen onlara bir şey söylesen seni yalanlamazlar. Onlar Ebû Bekir es-Sıddîk, Ebû Ubeyde b. Cerrâh ve Osman b. Affân’dır.”[2]
Rasûlullah (s.a.v) bir gün; “Hayırlı (ve güzel) hasletler üçyüz altmış tanedir, Allah Teâlâ bir kulunun hayrını murâd ederse onlardan birini o kuluna ihsan eder ve bu vesileyle onu cennete koyar” buyurmuştu. Ebû Bekir (r.a); “Yâ Rasûlallah, onlardan bende olan var mı?” diye sordu. Allah Rasûlü (s.a.v); “Evet, onların hepsi de sende mevcut!” buyurdu.[3] Diğer rivayete göre buna; “Mübarek olsun, (seni tebrik ederem)!” diye tebrik sözlerini de ilave etti.[4]
Hz. Ebû Bekir, halife olmadan önce çevresindeki yetim kızların koyunlarını sağıverir, ihtiyaçlarını karşılardı. Halife olduktan sonra komşuları, onun artık koyunlarını sağmayacağını konuşmaya başlamışlardı. Ancak değişen bir şey olmadı. Ebû Bekir (r.a) yine geldi ve yetimlerin koyunlarını sağmaya devam etti.[5]
[1] Fayda, “Ebû Bekir” mad., DİA, X, 105.
[2] Ebû Nuaym, Maʻrifetü’s-sahâbe, I, 26.
[3] İbn Batta, el-İbânetü’l-kübrâ, IX, 749; Süyûtî, Târîhu’l-hulefâ, s. 138.
[4] Trablusî (el-Etrâblusî), Ebü’l-Hasen Hayseme b. Süleyman b. Haydare b. Süleyman el-Kureşî eş-Şâmî (v. 343/955), Min hadîsi Hayseme b. Süleyman el-Kureşî et-Trablusî, thk. Ömer Abdüsselam Tedmürî, Lübnan: Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, 1400/1980, s. 141; İbn Asâkir, XXX, 104; Süyûtî, Târîhu’l-hulefâ, s. 138.
[5] Bkz. İbn Saʻd, III, 186; İbn Asâkir, XXX, 322; Süyûtî, Târîhu’l-hulefâ, s. 166; Sarıçam, Hz. Ebû Bekir, s. 82.