Hudeybiye Sulhü’nde zâhiren müslümanların âleyhine gibi görünen şartlar kabul edilmişti. Müslümanlar bunu kabul etmek istememiş, “Güçlü olduğumuz hâlde bu maddeleri neden kabul ediyoruz?” diyerek sıkıntılı bir hâle düşmüşlerdi.
Ömer (r.a) o günle alâkalı olarak şöyle der:
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e gelip:
“–Siz Allah’ın hak peygamberi değil misiniz?” dedim.
“–Evet!” buyurdular.
“–Biz hak üzere, düşmanlarımız da batıl üzere değiller mi?” dedim.
“–Evet!” buyurdular.
“–Öyleyse biz niye dinimiz uğrunda bu zilleti kabul ediyoruz?” dedim.
“–Ben Allah’ın Rasûlü’yüm, (bu anlaşmayı imzalamakla) Allah’a âsî olmuş da değilim. Allah yardımcımızdır!” buyurdular.
“–Siz bize, Beytullah’a gideceğiz, onu tavaf edeceğiz, dememiş miydiniz?” dedim.
“–Evet, lâkin sana, bu yıl gideceksin, dedim mi?” buyurdular.
“–Hayır!” dedim.
“–Sen mutlaka onu tavaf etmeye gideceksin!” buyurdular.
Orada Hz. Ebû Bekir’in yanına gittim. O da aynı cevapları verdi:
“–Be adam! O, Allah’ın Rasûlü’dür. (Bunu kabul etmekle) Rabbine isyan etmiş de olmayacak. Allah O’nun yardımcısıdır. Şu hâlde sen O’nun emrine sarıl! Allah’a yemin ederim o hak üzeredir” dedi.
Daha sonra, o günkü nezaketsiz çıkışımın günahını affettirmek için nice sâlih amellerde bulundum. (Buhârî, Şurût, 15, 1; Hac, 106; Muhsar, 3; Meğâzî, 35)
Ömer (r.a) başka bir rivayette şöyle demektedir:
“O gün Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e karşı sarf etmiş olduğum sözlerimden duyduğum korku sebebiyle, âkıbetimin hayrolması için devamlı oruçlar tuttum, sadakalar verdim, nâfile namazlar kıldım ve pek çok köle âzâd ettim.” (İbn Seyyidinnâs, II, 167)
Ömer (r.a), tabiatındaki sertlik ve tâvizsizlik sebebiyle böyle bir çıkış yapmış, ancak bir ömür o hâlin tevbesi içinde olmuştur.