Kıskançlık

Hz. Âişe (r.a) şöyle anlatır:

“Bir gece uyandığımda Peygamber Efendimiz’in yatakta olmadığını farkettim. Hanımlarından birinin yanına gittiğini zannettim ve aramaya başladım. Sonra dönüp geldim, bir de ne göreyim, o rükûda veya secdede şöyle diyordu:

سُبْحَانَكَ وَبِحَمْدِكَ لَا إِلٰهَ إِلَّا أَنْتَ

Sübhâneke ve bihamdik, lâ ilâhe illâ ente.

Dedim ki:

‘–Babam anam sana fedâ olsun, ben nelerle meşgûlüm sen nelerle!…’.”[1]

Yine Hz. Âişe vâlidemiz şu hâtırasını nakleder:

“Bir gece uyandığımda Allâh Rasûlü’nü yanımda göremedim. Aklıma diğer hanımlarından birinin yanına gitmiş olabileceği ihtimâli geldi. El yordamıyla etrâfı yokladım. Karanlıkta elim ayaklarına dokundu. O zaman Allâh Rasûlü’nün secdede olduğunu anladım. Kulak verdim, hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve şöyle münâcâtta bulunuyordu:

اللّٰهُمَّ أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ وَبِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْكَ، لَا أُحْصِي ثَنَاءً عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلَى نَفْسِكَ

‘Yâ Rabbî! Sen’in gazabından Sen’in rızâna sığınırım. Cezâlandırmandan affına sığınırım. Sen’den yine Sana sığınırım. Sen’i hakkıyla senâ etmekten âcizim, Sen zâtını nasıl senâ ettiysen öylesin’.”[2]

Vâlidelerimiz Allah Rasûlü’nü çok sevdikleri için onu birbirlerinden kıskanmaları gayet normal bir şeydi. Kıskançlıklarının şiddeti muhabbetlerinin derecesini gösteriyordu.


[1] Müslim, “Salât”, 221.

[2] Müslim, “Salât”, 222; Tirmizî, “Deʻavât”, 75/3493.