Ümmü Seleme (r.a): Çileli Bir Hicret

Ümmü Seleme (r.a) 597 senesinde doğmuştur. Asıl ismi Hind’dir. Babası Ebû Ümeyye’nin ismi Huzeyfe veya Süheyl’dir. Kureyş’in meşhur cömertlerinden olduğu için Zâdü’r-Râkib (yolcunun azığı) diye lakablanmıştır.

Annesi Âtike binti Âmir b. Rebîʻa b. Abdülmuttalib’dir. Peygamber Efendimiz’in halasının kocasının kızıdır. Babasının dayıları Abdullah ve Züheyr, Allah Rasûlü’nün halasının oğullarıdır.

Ammâr b. Yâsir (r.a) Ümmü Seleme validemizin sütkardeşiydi. Ümmü Seleme (r.a) Hâlid b. Velid’in de amcasının kızıdır.

Ümmü Seleme vâlidemiz Peygamberimizden evvel Ebû Seleme ile evli idi. Ebû Seleme (r.a) Peygamber Efendimiz’in halasının oğlu, Ümmü Seleme validemizin de amcasının oğludur. Allah Rasûlü (s.a.v) ile Ebû Seleme (r.a) aynı zamanda sütkardeş idiler. İkisini de Ebû Leheb’in câriyesi Süveybe hâtun emzirmişti.

Ümmü Seleme validemiz kocasıyla birlikte Habeşistan’a hicret etmişlerdi. Oradan dönüp Medîne’ye hicret ettiler. Kocası, kendisi ve oğlu Medîne’ye ilk hicret eden kimselerdir. Ebû Seleme (r.a) hicretin 4. senesinde vefat etti. Geriye Seleme, Ömer, Rukiye (Dürre) ve Zeyneb isimlerinde dört çocuk bıraktı.

Ümmü Seleme (r.a) kadınların en güzellerindendi. Rasûlullah (s.a.v) onunla Uhud’dan sonra hicretin 4. senesinde Şevvâl ayında evlendi (Mart 626). Bu esnada Ümmü Seleme vâlidemiz 29 yaşlarında idi.

Hudeybiye, Hayber, Tâif seferlerine ve Vedâ Haccı’na katıldı. Hâfız idi, pekçok âyeti Peygamber Efendimiz’den ilk duyan o oluyordu. Annelerimiz içinde Hz. Âişe’den sonra en fazla hadis rivayet eden kimseydi, 378 hadis rivayet etmişti. İlme olan merakı sebebiyle Peygamber Efendimiz’e sorular sormuş ve pekçok meselenin aydınlanmasına vesile olmuştur. İsabetli görüşleri sebebiyle Rasûlullah (s.a.v) kendisiyle istişare ederdi.

62/681 senesinde 84 yaşında Medîne’de vefat etti ve Cennetü’l-Bakīʻe defnedildi.[1]

֎

Ebû Seleme Abdullah b. Abdulesed (r.a) zevcesi Ümmü Seleme ile oğlu Seleme’yi devesine bindirip Medine’ye götürmek isterken Ümmü Seleme’nin men­sup bulunduğu Mugîre oğullarının erkekleri görmüş, Ümmü Seleme’yi yabancı beldelerde gezdirip dolaştırmasına müsaade edemeyeceklerini söyleyerek elinden aldılar. Onlara kızan ve Ebû Seleme’nin kabile halkı olan Abdulesed oğulları da Seleme’yi Ümmü Seleme’ye vermediler.

Ümmü Seleme (r.a) bu acı hâdiseyi şöyle anlatır:

“Mugîre oğulları beni yanlarında hapsettiler. Kocam Ebû Seleme ise Medine’ye gitti. Böylece benimle kocamın ve oğlumun arasını ayırdılar.

Bir yıl veya bir yıla yakın bir müddet her sabah Ebtah’a çıkıp oturur, akşama kadar ağlar durur­dum. Mugîre oğullarından amcaoğullarından biri bir gün yanıma uğradı. Hâlimi görünce bana acıdı. Mugîre oğullarına:

‘‒Siz şu zavallı kadıncağızı kocasının yanına daha ne diye göndermezsiniz! Onun hem kocasıyla hem de oğluyla arasını ayırdınız’ dedi.

Bunun üzerine Mugîre oğulları bana:

‘‒İstersen git kocana kavuş’ dediler.

Abdulesed oğulları da oğlumu bana verince deveme binip oğlumu kucağıma aldım ve Medine’deki kocamın yanına gitmek üzere yola çıktım. Yanımda hiçbir Allah’ın kulu yoktu. Kendi kendime ‘Beni kocamın yanına ulaşıncaya kadar götürecek bir kimseye rastlayabilir miyim acaba?’ diye yola düştüm. Tenʻim’de bulunduğum sırada idi ki Abduddar oğullarından Osman b. Talha’ya[2] rastladım. Bana:

‘‒Ey Ebû Ümeyye’nin kızı, nereye gidiyorsun?’ diye sordu.

‘‒Medine’deki kocamın yanına gitmek istiyorum’ dedim.

‘‒Senin yanında gidecek bir kimse yok mu?’ diye sordu.

‘‒Yok vallahi, ancak Allah var, bir de şu yavrum’ dedim.

‘‒Vallahi seni bu yolda yalnız bırakmak doğru olmaz’ dedi ve hemen devenin yularını tutup benim­le birlikte hızlı hızlı yürümeye başladı. Vallahi Arap erkekleri içinde ondan daha saygılı ve nâzik bir yol arkadaşı görmedim. Bir konak yerine varınca devemi çöktürür, ben ininceye kadar arkasını dönüp benden uzak­laşır, ben deveden indikten sonra gelip deveyi götürür, semerini indirip onu bir ağaca bağlar, kendisi de gidip bir ağacın altına uzanırdı. Hareket zamanı gelince kalkar, tekrar semeri devenin sırtına koyar, deveyi yanıma getirip çöktürdükten sonra arkasını dönerek bana ‘Haydi bin’ derdi. Ben bindikten sonra gelir, devenin yularından tutarak götürürdü. Beni Medine’ye ulaştırıncaya kadar hep böyle davrandı. Kuba’da Amr b. Avf oğullarının köyü görününce:

‘‒Senin kocan işte bu köydedir, artık Allah’ın bereketi üzere oraya gir’ dedikten sonra Mekke’ye dönmek üzere yanımdan ayrıldı.

Ben İslâm’da Ebû Seleme ailesinin uğradığı musibet kadar hiçbir ev halkının musibete uğradığını bilmiyorum. Ben hiçbir zaman Osman b. Talha’dan daha ikramlı ve saygılı bir yol arkadaşı da görmedim.”[3]


[1] Bkz. Muhibbuddîn et-Taberî, es-Simtu’s-semîn, 133, 139, 156; TİA, “Ümmü Seleme”, 8/257-258.

[2] Osman b. Talha (r.a) Kureyş’in Abdüddâroğulları boyuna mensuptur. Kabilesi Kâbe’nin bakımı, kapısı ve anahtarlarının muhafazası ile ziyarete açılması gibi mühim bir vazife (hicâbe) ifa ediyordu. Bu vazîfe babadan oğula geçerek Osman b. Talha’ya geçmişti. Aynı zamanda savaşlarda Kureyş’in sancağını taşıma vazifesi de onlara aitti. Rasûlullah (s.a.v) Umretü’l-Kazâ için Mekke’ye geldiğinde başta Hâlid b. Velîd olmak üzere Mekke’nin kabiliyetli gençlerine haber bırakarak Medîne-i Münevvere’ye gelmelerini istemişti. Hâlid b. Velîd bu teklif hakkında yakın arkadaşı Osman b. Talha ile görüştü. Birlikte müslüman olmaya karar verdiler. Daha sonra Amr b. Âs da onlara katıldı ve 1 Safer 8 (31 Mayıs 629) tarihinde Medîne’ye gelip Peygamber Efendimiz’in huzurunda İslâm’a girdiler. Rasûlullah (s.a.v) onların geldiğini görünce yanındaki sahâbîlere, “Mekke ciğerpârelerini size attı” buyurarak onların gelişinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi (İbn Abdülber, el-İstîâb, 3/1034; Mehmet Efendioğlu, “Osman b. Talha”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/osman-b-talha (06.07.2023).

[3] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 1/469-470; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gābe, 6/341-342; İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe, 8/404-405.