İfk Hâdisesi

Benî Müstalik seferinde Hz. Âişe vâlidemiz de vardı ve hicâb âyeti nâzil olduğu için bir hevdecin[1] içinde gidiyordu. Dönüşte Medîne’ye yaklaştıklarında bir iş için hevdecinden inmişti. Döndüğünde kolyesini kaybettiğini anladı. Geri dönüp aramaya başladı. Bu esnâda ordu hareket etti. Hz. Âişe validemizin hevdecin içinde olduğunu zannettiler. Kolyeyi bulup geldiğinde ordu uzaklaşmış, gözden kaybolmuştu. Geride kaldığını fark edip kendisini bulsunlar diye orada bekledi. Ashâb-ı kiramın en hayırlılarından olan ve ordunun artçısı olan Safvân b. Muattal es-Sülemî (r.a) onu görüp devesine bindirdi ve Rasûlullah (s.a.v) girdikten sonra Medîne’ye ulaştı. Münâfıklar bunu fırsat bilerek konuşmaya ve muhtereme vâlidemize iftirâ atmaya başladılar.

Rasûlullah (s.a.v) bu durumdan çok bunaldı. Hz. Âişe vâlidemiz de hasta oldu. Cenâb-ı Hakk’ın kendisini temize çıkarmasını bekliyordu. Allah Rasûlü (s.a.v) ona, âilesinin yanına gitmesi için izin verdi. Konuyla ilgili vahiy tam bir ay sonra geldi.[2]

Vahiy gelmeden önce Rasûlullah (s.a.v) insanlara bir hutbe îrâd etmişti. Allah’a hamd ve senâdan sonra:

“‒Ken­dileri hakkında asla bir kötülük bilmediğim ehlime sövmekte olan bir topluluk hakkında görüşünüz nedir?” diye ashâbıyla istişâre etti.

Bu esnâda Ensâr’dan bir zât (Ebû Eyyûb r.a):

“‒Sübhâneke, seni tenzîh ederiz Allah’ım! Bu iftirayı konuşmak bizlere yakışmaz. Seni tenzîh ederiz, bu büyük bir iftiradır” dedi.[3]

Üç müslüman hâriç diğerleri tam bir uyanıklık içinde münâfıkların ağına düşmedi.

Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri’nin zevcesi Ümmü Eyyûb (r.a) kocasına:

“–İnsanların Hz. Âişe aleyhinde söyledikleri şeyleri işittin mi?” diye sordu. Ebû Eyyûb (r.a):

“–Evet, işittim, onların hepsi yalan ve uydurmadır” dedi. Sonra hanımına:

“–Sen böyle bir kötülük yapar mısın?” diye sordu. O da:

“–Hayır, vallâhi ben katʻiyyen böyle bir kötülük yapmam” dedi.

Bunun üzerine Ebû Eyyûb (r.a):

“–Sen böyle isen vallâhi Hz. Âişe senden daha hayırlıdır” dedi.[4]

Vahiy gelince Rasûlullah (s.a.v) Mıstah, Hassân ve Hamne’ye iftirâ cezâsı (Hadd-i Kazf) tatbik edilmesini emretti.[5]

Münafıklara ise had tatbik edilmedi, zira onlar, kendilerine had tatbik edilmeye ehil değillerdi, cezâları âhirete kaldı.


[1] Hevdec: Devenin sırtına konan, kadınlara mahsus, üstü kubbeli bir çeşit sepet, mahfe.

[2] Nûr Sûresi 11-20. âyetler.

[3] Buhârî, “İʻtisâm”, 28.

[4] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 2/302; Vâkıdî, el-Megāzî, 2/434.

[5] Heysemî, Mecmaʻu’z-zevâid, 9/230.