Abdullah b. Ömer (r.a) acı günlerde yaşadığı bir hâtırasını şöyle anlatır:
“(Sıffîn Harbi’nden sonra) kız kardeşim Hafsa’nın yanına gittim. Saç örgülerinden su damlıyordu. Ona:
‘–İnsanların hâli şu gördüğün vaziyete geldi. (Mekke ve Medine’deki sahâbîleri, hakemlerin olduğu meclise çağırıyorlar.) Fakat idarecilik husûsunda bana bir hak verilmedi, (çünkü babam Hz. Ömer (r.a) son vasiyetinde bunu yasakladı. Bu sebeple müzâkereye gitmeme gerek yok)’ dedim.
Hz. Hafsa (r.a):
‘–Toplantıya sen de katıl. Zîrâ onlar seni gözlüyor ve bekliyorlar. Senin onlardan geri kalmanın tefrikaya (toplumun bölünmesine) sebep olmasından korkarım’ dedi.”
Hz. Hafsa (r.a) kardeşi İbn Ömer’i oraya gönderinceye kadar peşini bırakmadı, gitmesi için ısrar etti.
(Hakem hâdisesi bitip) insanlar dağılınca Muâviye bir konuşma yaptı ve:
“–Kim bu halifelik konusunda konuşmak istiyorsa başını kaldırıp bize göstersin. Muhakkak ki biz halifeliğe ondan da babasından da daha çok hak sâhibiyiz” dedi.
Bu anlatılanları dinleyen Habîb b. Mesleme, İbn Ömer’e:
“–Sen ona cevâb vermedin mi?” diye sordu.
Abdullah b. Ömer (r.a):
“–Hemen elbisemin bağını çözdüm ve «Bu halifelik işine senden daha çok hak sâhibi olan, İslâm’ı korumak üzere sen ve babanla savaşan kişidir (yani Hz. Ali’dir)» demek istedim fakat müslümanların topluluğunu bozacak, kan dökülmesine sebep olacak ve istemediğim ters bir mânâya çekilecek bir söz söylemekten korktum. Ve o esnâda Allah teâlâ’nın (sabredenler) için Cennetlerde hazırladığı mükâfatları hatırladım” dedi.
Bunun üzerine Habîb (r.a):
“–Sen Allah tarafından bir fitneden korunmuş ve himâye edilmişsin” dedi.[1]
Muâviye’nin Abdullah ile babası Hz. Ömer’e bu derece yüklenmesinin sebebi, Zehebî’nin beyânına göre o gün bütün fikirlerin Abdullah b. Ömer’in halîfe seçilmesi üzerinde toplanmış olmasıdır. Fakat Abdullah (r.a) bunu kabul etmemiştir.
[1] Buhârî, “Meğâzî”, 29.