Allah Rasûlü (s.a.v) ile Zeyneb binti Cahş’ın evlilikleri hicrî 4. senenin zi’l-kaʻde ayında idi. Düğün esnâsında Hicâb farz kılındı.[1] Allah teâlâ şöyle buyurdu:
“…Peygamber’in hanımlarına gerekli bir şey soracağınız veya isteyeceğiniz vakit hicâb arkasından, yani görülmelerine mâni‘ bir perde, bir siper arkasından sorun. Böyle yapmanı hem sizin kalpleriniz hem onların kalpleri için daha temizdir…”[2]
Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: “Üç şeyde Rabbime muvafakat ettim:
Peygamber Efendimiz’e: “Ey Allah’ın Rasûlü! Makâm-ı İbrahim’de bir namaz yeri edinsen” dedim, ardından “İbrahim’in makamını namazgâh edinin”[3] âyeti nazil oldu.
Bir gün “Ey Allah’ın Rasûlü! Huzurunuza iyiler de giriyor fâcirler de. Emretseniz de Mü’minlerin Anneleri perde arkasına çekilseler” dedim. Bunun üzerine hicâb âyeti nâzil oldu.
Bir defasında Peygamber Efendimiz’in hanımları kıskançlıkta birleştiler. Ben de “O sizi boşarsa Allah ona sizden hayırlısını verir” demiştim, bunun üzerine şu âyet indi:
“Eğer sizi boşayacak olursa Rabbi ona sizin yerinize sizden daha hayırlı olan, Allah’a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat eden, tevbe eden, kulluk eden, dünyada yolcu gibi yaşayan, dul ve bâkire eşler verebilir.”[4] Hicâb, perde, kapı, iki nesne arasına konan engel, örtü gibi anlamlara gelir. Mü’minlerin Anneleri’ne diğer kadınlardan farklı olarak ellerini ve yüzlerini de örtmeleri ve mahrem olmayan kimselere şahıslarını göstermemeleri emredilmiştir. Bu sebeple akrabası olmayan kimseler soru sormak istediklerinde ancak perde arkasından sorabilirlerdi.
[1] İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, 8/462.
[2] el-Ahzâb 33/53.
[3] el-Bakara 2/125.
[4] et-Tahrîm 66/5. Buhârî, 1422, “Talâk”, 32, “Tefsir”, 2/9, 33/8, 66/1; Müslim, “Fedâilu’s-Sahâbe, 24.