Dünyanın Süsü

Enes (r.a) şöyle anlatır:

“Hz. Âişe’nin, üzerinde resim ve nakışlar bulunan renkli bir örtüsü vardı. Onu odasının bir duvarına asmıştı. Rasûlullah (s.a.v) ona:

‘‒Şu nakışlı perdeni karşımdan al! Üzerindeki resimler namazda gözüme takılıp duruyor’ buyurdu.”[1]

Hz. Âişe validemizin perdesinin üzerinde kuş ve kanatlı at tasvirleri vardı. Efendimiz (s.a.v) onu görünce rengi değişmiş ve:

“‒Ey Âişe, kaldır onu, zîrâ her eve girip onu gördüğümde dünya hatırıma geliyor” buyurmuştur.[2]

Bir rivâyete göre Rasûlullah (s.a.v) o perdeyi kendi mübârek elleriyle çekip indirdi ve:

“‒Allah teâlâ bize taşı toprağı giydirmemizi emretmedi” buyurdu. Sonra da şu mühim haberi verdi:

“‒Kıyâmet günü insanların en şiddetli azap görenleri Allah teâlâ’nın yarattığı canlı varlıklara benzeterek resim ve heykel yapanlardır.”

Hz. Âişe vâlidemiz duvardan indirdikleri bu örtüden iki yastık yaptı, Allah Rasûlü (s.a.v) onlara yaslanırdı.[3]

Yine Efendimiz (s.a.v):

“İçinde sûret (canlı resmi ve heykeli) bulunan eve melekler girmez” buyurmuştur.[4]

Resimli elbise ile veya resim olan yerde kılınan namaz fasit olmaz ancak böyle yapmak mekruhtur. Zîrâ resimler namaz kılan kişinin zihnini toplamasına ve bütün benliğiyle Allah’a yönelmesine mâni olarak huşûunu kaybettirir.

Resimli kumaşın duvara asılması yasaklandıysa onu giymek öncelikle yasaklanmış demektir. Hanefîler yere serilen, üzerine basılan yaygı, minder ve yastık gibi kumaşlardaki resimleri mekruh görmemişlerdir. Yani resme hürmet edilip edilmediğine bakmışlardır. Ancak duvara asılan, yukarılara konulan resim ve heykelleri ittifakla mekruh görmüşlerdir.

Haç şeklindeki nakışlar da resim gibi mahzurludur, onları da ortadan kaldırmak gerekir. Nitekim Rasûlullah (s.a.v) evde üzerinde haç resmi bulunan bir şey gördüğünde onu mutlaka değiştirir ve haçı bozardı.[5]


[1] Buhârî, “Salât”, 15.

[2] Müslim, “Libâs”, 88-91; Nesâî, “Zînet”, 111; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/49.

[3] Müslim, “Libâs”, 87-91; Nesâî, “Zînet”, 111.

[4] Müslim, “Libâs”, 96.

[5] Buhârî, “Libâs”, 90; Ebû Dâvûd, “Libâs”, 44/4151.