b. Gaybden Haber Vermesi

Kur’ân-ı Kerîm gaybî haberler vermektedir. Bu haberler de onun açık bir mucize olduğunu gösterir. Geçmişteki tarihî vak’alardan istikbalde zuhûr edecek hâdiselere kadar birçok ilmî ve fennî meseleye temâs ettiği hâlde, 1400 yıldan beri hiçbir keşif onu tekzîb edememiştir. Hâlbuki bugün bile dünyanın en meşhur ansiklopedileri, zaman zaman ek ciltler çıkarmak sûretiyle kendilerini tashih ve yenilemek mecbûriyetinde kalırlar.

O zamanlar Âd ve Semûd kavimlerinin helâki ve Nûh tûfânı hakkında birtakım bilgi kırıntıları, ancak efsâne hâlinde mevcuttu. Fakat Kur’ân-ı Kerîm, bunları günümüz târih ilmi ve târih felsefesinin de tasdîk ettiği bir tarzda insanlığa takdîm etmiştir. Kur’ân, gelecekle ilgili de haberler vermiştir. Bunların birkaç tanesini zikredelim:

Rumlarla mecûsîler arasında bir harp vukû bulmuş ve mecûsîler gâlip gelmişti. Bundan istifade etmek isteyen müşrikler, müslümanlara:

“–İlâhî kitâb sâyesinde üstün geleceğinizi sanıyordunuz. İşte mecûsîler, Kitâb ehli olan Rumları yendiler” diyerek onların îman ve azimlerini kırmaya çalıştılar. Bunun üzerine Allah Teâlâ, müşriklere hüzün, mü’minlere sürûr verecek olan şu âyetleri inzâl buyurdu:

“Elif. Lâm. Mîm. Rumlar yenildi; en yakın yerde. Onlar bu yenilgilerinden sonra gâlip geleceklerdir, birkaç yıl içinde (3 ile 9 yıl arasında). İşler önceden de sonradan da Allah’a aittir. O gün mü’minler Allah’ın yardımıyla sevinirler. O mutlak gâliptir, merhamet ve ihsân sahibidir.” (Rûm, 1-5)

O sırada Rumlar öyle zayıf düşmüşlerdi ki, hiç kimse, bellerini kıran bu mağlûbiyetin ardından tekrar gâlip gelebileceklerine ihtimâl vermiyordu. Ancak Kur’ân-ı Kerîm, kuvvetli bir tekidle şöyle buyuruyordu:

“Bu, Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm, 6)

Nihayet yüce Allah, vaadini gerçekleştirdi. Târihçilerin ittifâkıyla dokuz seneden az bir zaman içinde Rumlar Fârisîlere gâlip geldiler. O gün, müslümanlar da Bedir Gazvesi’nde müşriklere karşı zafer kazanıp sevindiler.[1]

Kızıldeniz’in girdaplarında boğulmak üzere iken mecbur kalarak îman halkasına tutunmak isteyen Firavun’a Allah Teâlâ:

“Şimdi mi (îmân ediyorsun)?! Hâlbuki sen, bundan evvel isyân etmiş, dâimâ fesatçılardan olmuştun! Biz de bugün seni (cansız bir) beden olarak (karada yüksek bir yere atıp bozulmaktan) kurtaracağız ki, arkandan geleceklere bir ibret olasın! (Bununla berâber) insanlardan birçoğu, bizim âyetlerimizden cidden gâfildirler.” (Yûnus, 91-92)

Yakın bir zaman önce yapılan araştırmalarda Firavun’un cesedi bulundu. Şu anda bu cesed, secde vaziyetinde, saçları ve derisi de üzerinde olduğu hâlde Londra’daki British Museum’da 94. salonda sergilenmektedir.

Bedir Savaşı’nda düşman ordusunun yenilgiye uğratılaca­ğı,[2] müslümanların Mescid-i Harâm’a güvenle gireceği, müslümanların muzaffer olup Mekke’yi fethedeceği,[3] insanların kitleler hâlinde İs­lâm’a gireceği,[4] İslâm dininin diğer bütün dinlere üstün geleceği,[5] Kur’an’a muâraza yapılamayacağı,[6] Kur’ân metninin muhafaza edileceği,[7] gibi birçok hâdiseyi önceden bildirmesi de, Kur’an’ın istikbâle ait haberlerindendir. Peygamber Efendimiz’in, kendisi açı­sından gayb alanına giren bu tür haber­leri vahye istinad etmeden, önceden haber vermesi imkânsızdır.



[1] Bkz. Tirmizî, Tefsîr, 30/3191-3194; Ahmed, I, 276; Kurtubî, XIV, 3.

[2] Kamer, 45.

[3] Feth, 16, 27.

[4] Nasr, 2.

[5] Tevbe, 33; Feth, 28; Saff, 9.

[6] Bakara, 23-24.

[7] Hicr, 10. Bazı misaller için bkz. Yûsuf el-Hâc Ahmed, Mevsûatü’l-i’câzi’l-ilmî fi’l-Kur’âni’l-Kerîm ve’s-sünneti’l-mutahhara, Dımeşk, 2003, s. 20-24.

%d bloggers like this: