Abdullah bin Hişâm’ın Annesi
Abdullah bin Hişâm d Peygamber Efendimiz’e (altı yaşındayken) yetişmiş idi. Annesi Zeyneb bint-i Humeyd onu (Mekke fethinde) Rasûlullah J Efendimiz’e götürüp:
“–Yâ Rasûlallâh! Oğlumdan müslüman olduğuna dâir bey’at al!” dedi.
Rasûlullah (s.a.v):
“–O daha küçük!” buyurdu ve başını sıvazlayarak Abdullah’a duâ etti.
Abdullah bin Hişâm d ileriki yaşlarında çarşıya çıkar gıdâ maddeleri satın alırdı. İbn-i Ömer ile İbn-i Zübeyr onu çarşıda görünce hemen yanına varıp:
“–Bizi de bu mala ortak et! Zira Peygamber Efendimiz senin için bereket duasında bulundu” derlerdi.
Abdullah da onları ortak ederdi. Bâzı zaman olurdu ki, tam bir deve yükü kâr elde eder ve onu evine gönderirdi. (Buhârî, Şirket, 13)
Enes bin Mâlik’in Annesi
Rasûlullâh (s.a.v) Medîne’ye teşrif buyurduklarında kadın-erkek bütün Ensâr-ı Kirâm, kendisine birtakım hediyeler takdîm ediyorlardı. Ümmü Süleym ise verecek bir şeyi olmadığı için mahzûn oluyor, üzülüyordu. Daha sonra oğlu Enes’in elinden tutup Allâh Rasûlü’ne geldi ve:
“–Yâ Rasûlallâh! Enes size hizmet etse münâsib görür müsünüz?” dedi. Peygamber Efendimiz de kabul buyurdular. (Semhûdî, I, 271)
*
Enes d şöyle anlatır:
“Birgün, Rasûlullah (s.a.v)’in hizmetini gördükten sonra: «Peygamberimiz kaylûle uykusundadır.» diyerek çocukların yanına gittim. Ben onların oyununu seyrederken Rasûlullah (s.a.v) geldi. Oyun oynayan çocuklara selâm verdi. Ardından beni çağırdı ve bir yere gönderdi. Ben de gittim. Hz. Peygamber J, ben dönünceye kadar bir gölgede oturdu. Annemin yanına dönmekte gecikmiştim. Yanına vardığımda annem:
«−Niye geciktin?» diye sordu. Ben:
«−Allah Rasûlü beni bir iş için göndermişti.» dedim. Annem:
«−O iş neydi?» diye sordu. Bunun üzerine ben:
«−Rasûlullah’ın sırrıdır?» dedim. Annem:
«−Öyleyse Rasûlullah’ın sırrını muhâfaza et!» dedi.”
Bu hadîsi rivâyet eden Sâbit der ki:
“−Enes bana: «Eğer o sırrı birisine söyleyecek olsaydım sana söylerdim ey Sâbit!» dedi.” (Ahmed, III, 195)
Sa‘d bin Muâz’ın Annesi
Hz. Âişe vâlidemiz şöyle nakleder:
“Hendek Gazvesi günü, insanların ardından gittim. Arkamdan bir ses geldi. Dönüp bakınca Sa‘d bin Muâz d ile kardeşinin oğlu Hârise bin Evs’i gördüm. Olduğum yere çöktüm. Sa‘d’ın sırtında dar bir zırh vardı, kolları zırhtan dışarı çıkmıştı. Cihâda katılmayı teşvîk eden ve ecel geldiğinde ölümün ne kadar güzel olduğunu bildiren bir şiir okuyordu. Annesi ona:
«–Yavrum koş, Rasûlullâh J’e yetiş! Geciktin vallâhi!» diyordu.
Sa‘d’ın annesine:
«–Sa‘d’ın zırhının, parmaklarına kadar bütün vücûdunu örtmesini isterdim.» dedim. Onun açık kalan kollarından okla vurulmasından endişelenmiştim. Sa‘d’ın annesi:
«–Allâh hükmünü yerine getirir!» dedi. Sa‘d o gün yaralandı.” (Ahmed, VI, 141; İbn-i Hişâm, III, 244)
*
Uhud’dan dönerken Rasûlullah J at üzerinde bulunuyor, atın dizginini de Sa‘d bin Muâz tutuyordu. Sa’d’ın anesi Kebşe bint-i Ubeyd, Efendimiz’e doğru geldi. Sa’d:
“–Yâ Rasûlallâh! Bu annemdir” dedi. Rasûlullah J:
“–Merhaba ona!” buyurdu. Kadın Allah Rasûlü’ne yaklaşıp mübârek yüzüne baktıktan sonra:
“–Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Seni sağ sâlim gördüm ya, artık bütün musîbetler hiç gelir!” dedi.
Rasûlullah J, ona şehid düşen oğlu Amr bin Muâz’dan dolayı baş sağlığı diledikten sonra:
“–Ey Sa‘d’ın annesi! Seni müjdelerim! Bütün ev halkına da müjdeler olsun! Kabilenizden şehid düşenlerin hepsi cennette bir araya geldiler. -On iki şehid vermişlerdi.- Âile fertlerine şefaat etmelerine de izin verildi” buyurdu. Kadın:
“–Râzıyız ey Allah’ın Rasûlü! Bundan sonra artık onlara kim ağlar!” dedikten sonra:
“–Yâ Rasûlallâh! Şehidlerin geride bıraktıklarına da dua buyuruveriniz!” dedi. EfendimizJ:
“Allah’ım! Kalplerindeki hüznü gider, musîbetlerinin ecrini ihsân eyle! Geride kalanlara en güzel şekilde sahip çık!” diye dua etti ve yoluna devam etti. Ashâb-ı kirâm da ardı sıra yürüyorlardı. Efendimiz J, Sa‘d’a:
“–Senin kabilenden çok yaralı var ve yaraları da ağır. Kıyâmet günü onların hepsi de yaralarından kan akar vaziyette geleceklerdir. Kanlarının rengi kan rengi ancak kokusu misk kokusu gibi olacaktır. Onlara söyle, evlerine gidip yaralarını tedâvî etsinler! Kimse evime kadar benimle gelmesin, bunu benden kesin bir emir olarak onlara bildir!” buyurdu. Sa‘d d:
“–Rasûlullah’ın kesin emridir, Benî Eşhel kabilesinden hiçbir yaralı bizi tâkip etmeyecek!” diye nidâ etti. Bütün yaralılar ister istemez geri döndüler. Gece boyu ateş yakıp yaralarını tedâvî etmekle meşgul oldular. Bu kabileden otuz yaralı vardı. (Vâkıdî, I, 315-316; Diyarbekrî, I, 444)
Hz. Huzeyfe’nin Annesi
Huzeyfe d anlatıyor: Annem bana:
“–Peygamber Efendimiz’le en son ne zaman görüştün?” diye sordu. Ben:
“–Birkaç günden beri O’nunla görüşemedim.” dedim. Çok kızdı ve beni fenâ bir şekilde azarladı.
“–Anneciğim! Dur kızma! Hemen Rasûlullâh J Efendimiz’in yanına gideyim, O’nunla beraber akşam namazını kılayım ve O’ndan benimle senin için istiğfâr etmesini taleb edeyim.” dedim… (Tirmizî, Menâkıb, 378; Ahmed, V, 391-2)
Ebû Kursâfe’nin Annesi
Ebû Kursâfe d, Rasûlullah J Efendimiz’in hâl ve davranış güzelliklerinden bir kısmını şöyle nakleder:
Ben, annem ve teyzem, Rasûlullah J Efendimiz’e bey’at edip yanından ayrıldığımızda, annem ve teyzem bana:
“–Yavrucuğum, bu zât gibisini hiç görmedik! Yüzü ondan daha güzel, elbiseleri daha temiz ve sözü daha yumuşak başka birini bilmiyoruz. Sanki mübârek ağzından nur saçılıyordu.” dediler. (Heysemî, VIII, 279-280)
Rubeyyi’ bint-i Muavviz
Hanım sahâbîlerden Rubeyyi’ bint-i Muavviz (r.a) diyor ki:
“…Biz Aşûre orucu tutardık. Küçük çocuklarımıza da tuttururduk. Mescide gider çocuklara yünden oyuncaklar yapardık. Onlardan biri yiyecek için ağladığında bu oyuncağı vererek onu iftar vaktine kadar oyalardık.” (Buhârî, Savm, 47; Müslim, Sıyâm, 136)
Sümeyrâ Hâtun
Uhud günü Medîne bir haberle çalkalandı. “Muhammed J öldürüldü!” denilince şehirde çığlıklar koptu, feryatlar Arş’a dayandı. Herkes yollara düşerek gelenlerden bir haber almaya çalışıyordu. Ensâr’dan Sümeyrâ Hâtun’a iki oğlu, babası, kocası ve kardeşinin şehîd olduğu haber verildiği hâlde, o mübârek hanım, bunlara hiç aldırmıyor, kendisini asıl kaygılandıran husûsu, yâni Allâh Rasûlü’nün hâlini merâk ediyor:
“–O’na bir şey oldu mu?” deyip duruyordu. Sahâbe-i kirâm cevâben:
“–Allâh’a hamd olsun ki durumu iyidir. O, senin arzu ettiğin gibi hayattadır!” dediler. Sümeyrâ Hâtun:
“–Onu görmeden gönlüm huzur bulmayacak, bana Allâh’ın Rasûlü’nü gösteriniz.” dedi. Gösterdiklerinde derhâl gidip elbisesinin ucundan tuttu ve:
“–Anam-babam sana fedâ olsun ey Allâh’ın Rasûlü! Sen sağ olduktan sonra, gayrı hiçbir şeye aldırmam!” dedi. (Vâkıdî, I, 292; Heysemî, VI, 115)
Hallâd’ın Annesi
Muhammed bin Sabit d anlatıyor:
“Yahudi Kurayza oğullarıyla yapılan savaşta Hallad adında Ensarlı bir zat şehid edildi. Annesine:
“–Hallad’ın annesi, Hallad şehid edildi!” denildi. Kadın peçeli olarak geldi. Kendisine:
“–Hallad öldürülmüş, sen hala peçe takıyorsun!” denildi. Kadın şu cevabı verdi:
“–Hallad’ı yitirdim diye hayâmı da yitirecek değilim ya!”
Kadının bu cevabı Peygamberimiz’e iletilince Allâh Rasûlü J:
“–Hallad için iki şehid sevabı vardır.” buyurdu.
“–Niçin ya Rasûlallâh?” dediler.
“–Çünkü onu kitap ehli olan (Yahudi)ler öldürdü.” buyurdu. (İbn-i Sa’d, III, 531; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gâbe, II, 140)
Bütün Sahabî Anneler
Abdullah bin Mes’ûd d şöyle demiştir:
“Sahâbeden biri evine girdiğinde hanımı ona derhal şu iki suali tevcih ederdi:
1. Bugün Kur’ân’dan kaç âyet nâzil oldu?
2. Allah Rasûlü’nün hadislerinden ne kadar ezberledin?
Sahâbî evinden çıkacağı zaman da hanımı ona:
«Efendi, Allah’tan kork; haram kazanma! Zira biz dünyada açlığa sabrederiz fakat kıyâmet gününde cehennem azâbına sabredemeyiz» diye nasihatte bulunurdu.” (Abdülhamîd Keşk, Fî rihâbi’t-tefsîr, I, 26)