Bir zamanlar oldukça meşhur olan ve herkes tarafından tavsiye edilip okutulan mühim bir kitap, bugünlerde unutulmuşa benziyor. Hâlbuki misyonerlerin her zamankinden daha fazla cirit attığı günümüzde bu kitaba da her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Rahmetullah el-Hindî diye bilinen Delhi’li Rahmetullah Efendi’nin Izhâru’l-hak isimli kitabı, 1850’li yılların tabii olarak ve bir zaruret neticesinde ortaya çıkardığı kıymetli bir eserdir. İstilaya, zulme ve her türlü hakarete uğrayan bir cemiyetin, aziz dînini muhafaza ve müdafaa etmek için gayret ettiği bir asırda, hristiyanlara, kendi kitaplarından deliller getirilerek cevap verildiği, âdeta onlara “Siz önce kendinize bakın, tutulacak bir tarafınız var mı? Söylediklerinize kendiniz bile inanmıyorsunuz!” denildiği muhteşem bir hazine.
Muhterem müellif kitabı telif etme sebebini ve sürecini, eserinin muhtevasını da beyan ederek şöyle açıklamaktadır:
“İngilizler büyük kuvvetler göndererek Hindistan’ı işgal ve istîlâ ettikten sonra Hindistan müslüman ve yahudilerini ve hintlilerle beraber orada oturanları kendi taraflarına çekmek ve kendilerine bağlamak için kırk üç sene -ki uzunca bir süre- hintlilerin din ve mezheplerine ve âdetlerine dokunmadılar. İngiliz papazları da hiçbir sûretle İslâm’a dil uzatmamışlar ve müslümanların protestanlığa girmeleri için en ufak bir teşebbüste bulunmamışlardı.
Kırk üç sene sonra gizli ve ustalıkla hazırlanmış bir planla Hindistan’da protestanlık mezhebini yavaş yavaş yaymaya başladılar. Bu planlarında başarı göstermek için çok çalıştılar. Dînimiz İslam aleyhine, Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri aleyhine birçok gazeteler ve mecmualar, küçük ve büyük çapta kitaplar çıkarmaya ve yaymaya başladılar. Hatta bir ara dağıtmaya başladılar. Çarşı pazar gibi halkın biriktiği yerlerde İslam’ı küçük düşürücü konferanslar ve nutuklar vermeye başladılar…
Gerek sözle ve gerekse yazıyla bütün îkazlara, Hindistan âlimleri tarafından yazılan makale ve kitaplara hiç cevap vermiyorlar, işitmezlikten, okumazlıktan gelerek planlarını bütün çabalarını harcayarak yürütüyorlardı. (s. 8-9)
İlk olarak bendeniz de İslam âlimleri gibi mucmua ve kitap yazdım. Ondan sonra rahiplerin başı ve rütbece büyüğü ve hristiyanların en bilgisi bozuk olan Mizanü’l-Hak yazarına umumî bir toplantıda münazara teklif ettim. Papazlar İslam dini ve milleti aleyhine yazdıkları yazılara İslam âlimlerinin mantıkî ve nâzik cevaplarını onların aczine verdiklerinden tartışmayı kabul ettiler. Dolayısıyla beş ana konu hakkında konuşulmasını kararlaştırdılar. Bu konular şunlardı:
1. Tahrif: Yani önceki mukaddes kitapların asıllarının veya bazı konularının yazarlar ve âlim geçinen kimseler tarafından istedikleri şekilde değiştirilmiş olup olmadığı…
2. Nesih: Sonra gelen bir hükmün öncekileri ortadan kaldırması.
3. Teslis: Baba, oğul, rûhu’l-kudüs diye üçlü bir ilaha inanma
4. Kur’an hakkında tartışma
5. Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in Allah’ın son Rasûlü ve Nebîsi olduğu hakkında tartışma.
Bu beş ana mesele üzerinde konuşulmak üzere hicri 1270 yılı Recep ayında (Miladi 1853 Nisan ayı) Ekberabad (Ağra) şehrinde büyük bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya İslam tarafından bendeniz ve yardımcı olarak dostlarımdan birkaç kişi, hristiyanlardan da en fazla güvendikleri çok sayıda âlim ve bunlar arasında Hallu’l-eşkal adındaki eseri yazarak yukarıdaki beş ana meseleden ilk ikisini uzun uzun inceleyen zat da bulunuyordu. Konuşma ve tartışma sonunda tahrif, nesih ve teslis konuları bendenizin tam bir zaferi ile sonuçlandı. Böylelikle beş ayaklarından üçü kırılınca geriye kalan iki ayaklarının da kırılacağına kuvvetle inandıklarından toplantıya son verdiler ve tartışmadan çekilip kaçtılar.” (s. 10-11)
Daha sonra Rahmetullah Efendi, halk ve papazlar Hintçe ile Farsça’yı iyi bildikleri için kitabını bu iki dilde kaleme almıştır. Mekke-i Mükerreme’deki Seyyid Ahmed Zeyni Dahlan’ın ısrarları üzerine de Arapça’ya tercüme etmiştir. Bu tercüme İstanbul’da da 1304/1886 tarihinde basılmıştır. Daha sonra Nüzhet ve Ömer Fehmi Efendiler tarafından o zamanın Türkçe’sine aktarılmıştır. Sâdeleştirilerek günümüz Türkçe’siyle de basılan Izhâru’l-Hak Sönmez neşriyat tarafından 1972 senesinde neşredilmiştir.
Bundan sonra kitap, daha titiz bir çalışmayla tekrar tercüme edilip neşredilmiştir:
Rahmetullah bin Halilurrahman el-Hindî, Izhâru’l-Hak, trc. Ali Namlı – Ramazan Muslu, İstanbul 2012, İsam yay.
Kitabın, ihtisar edilerek daha kolay okunan küçük bir el kitabı şeklinde ayrıca basılması, istifadeyi artırır diye düşünüyorum. Çünkü Rahmetullah Efendi, ele aldığı mevzuları isbat etmek için yüzlerce misal ve delil arzetmekten çekinmemiş.