Binbir imtihan tecellîsi içinde yaşadığımız şu âhirzamanda, İslâm’ın gönül dokusunu, feyz ve rûhâniyetini, vecd ve istiğrâkını, tıpkı ashâb-ı kirâm, tâbiîn ve sâlih mü’min nesillerdeki ihtişâmıyla hayatlarımıza tatbik edebilmek için, öncelikle İslâm’ı şânına yakışır şekilde kalben ve zihnen idrâk etmeye muhtâcız.
İslâm’ın yıkılmaz rûhâniyet kalesinin kapılarını kasten veya affedilmez bir gafletle din düşmanlarına aralamak isteyen âlim kisveli hidâyet mahrumlarının ve din tahripçilerinin cirit attığı günümüzde, bu ihtiyacın asr-ı saâdet aşk ve vecdi ile yeniden ihyâsı, büyük bir ehemmiyet arz etmektedir.
Zira İslâm’ın rûhâniyet ve hakîkatinden mahrûmiyet, sırât-ı müstakîm çizgisini zedelemekte, insanlığı çıkmaz sokaklara sevk etmekte ve gaflet yollarında binbir tuzağa düşürmektedir. Böylece ebedî bir saâdet, ebedî bir felâkete dönüşmektedir.
Bu hâlden kurtuluşun yolu da, îman ve güzel ahlâkı aşk ile yaşamaktan geçer. Vahyin nûru ile, sünnetin feyzi ile güzelce buluşamayan kalpler, hakikî saâdeti nasıl tadabilir?
Dînî mevzûlarda cehâlet, pek korkunç bir karanlıktır. Zira kişi bilmediğinin düşmanıdır. Dinden uzaklaşmak, mânevî duygulardan mahrûmiyete sebep olur ve vicdan ufkunu daraltır. Zâhir ve bâtın nûrlarını söndürür. Kitap ve sünnetin ince hikmetlerinden, rûhânî aydınlığından mahrum eder. İnsana, Yaratan’ı tarafından lutfedilen cevherleri kaybettirip kişiyi et ve kemik doldurulmuş bir deri torbaya döndürür. Bu da, insanı yalnız dünyevî menfaatlerinin esiri hâline getirir.
Böyle bir cehâlet, kalbi âmâlaştırır. Binbir fitne ve imtihanla dolu hayat yolculuğunda ise böyle bir cehâlet, zifiri karanlıkta el yordamıyla yolunu bulmaya çalışmaktan farksızdır.
Îman güneşi ile aydınlatılmayan, güzel ahlâk ve amel-i sâlihlerle güzelleştirilmeyen bir dünya, zâhiren ne kadar yeşil ve parlak görünürse görünsün, hakîkatte solgun ve sönüktür.
Mü’min, bu fânî, solmaya ve sönüp gitmeye mahkûm lezzetlere aldanmaz; nefsinin esiri olmaya rızâ göstermez. Ondaki derin aşk, vecd ve ulvî heyecan, dâimâ Hakk’a dostluk istikâmetinde merhale almaya vesîle olur. Mü’min, îmânın kemâline erişebilmelidir ki, bir gün gireceği kabrin penceresinden, cennet bahçelerini temâşâ edebilsin.
Bu itibarla mü’minler olarak, İslâm’ı, rûhâniyet ve mâneviyat ufkunda “Hakkı hak, bâtılı da bâtıl bilmek” düstûruyla takvâ üzere yaşamak için, onu sahih kaynaklardan tahsil gayreti içinde olmak, bu zamanda en büyük zarûretlerden biridir. Yeniden bir silkiniş ve diriliş için, asr-ı saâdetteki neşve-i İslâm ile Hakk’a vuslat aşkına ulaştıracak gönül eserlerine alâkamızı artırmak durumundayız.
Bütün bu hakîkatler, İslâm’ı rûhânî yapısı ile birlikte bir bütün hâlinde anlayıp anlatabilme hizmetini îfâ edecek sahih eserlere ihtiyacı, bir kez daha ortaya koymaktadır.
İşte Dr. Murat KAYA kardeşimizin, bu yolda yürüyen hizmet kervanına iştirâk etmek gâyesiyle titiz bir araştırma ve gayret neticesinde kaleme aldığı bu eser de, en başta İslâm ve îman üzerinde yoğunlaşarak mü’minin ibâdet, muâmelât ve ahlâkının nasıl olması gerektiğine ve günümüzdeki İslâmî hususlarda yaşanan kafa karışıklığı sebebiyle çokça tartışılan bazı meselelere sahih kaynaklardan ışık tutmaktadır.
Mânevî değerlerin allak bullak edildiği günümüzdeki keşmekeş içinde en sıhhatli yol; Allah ve Rasûlü’nün tebligâtını, Risâlet Güneşi Efendimiz’den, O’nun etrafında İslâm semâsının yıldızları mesâbesinde yüksek bir ufku temsil eden sahâbe iklîminden ve diğer İslâm büyüklerinden süzerek okumaktır. Zira İslâm; kulu, doğru bir îtikâdî ve amelî zemin ile kalb-i selîme nâil ettiği ve ahsen-i takvîm sırrı ile de vâsıl-ı ilâllâh olma yolunda ilerlettiği ölçüde, doğru bir şekilde öğrenilmiş ve yaşanmaya başlanmış demektir.
İslâm’ın temel umdelerini, hikmet cihetlerine de yer vermek sûretiyle inceleyen bu titiz çalışma, asıl başarısını elbette ki, ashâb-ı kirâmın kalp kıvâmıyla İslâm’a teslîmiyette okuyucularının -bir adım olsun- ileriye gitmesine katkıda bulunduğu takdirde elde etmiş olacaktır. Zira fetihlerin en ihtişamlısı, gönüllerin fethidir.
Ne mutlu, yüreğini bir dergâh hâline getirerek orada gariplerin, yalnızların, muhtaçların, kimsesizlerin ve hidâyet bekleyenlerin gönüllerini ihyâ ve âbâd edebilenlere!..
Rabb’imiz, bu eserde ifâde edilen hikmet ve hakîkatlerin, îmanlı gönüllerde akis bulmasını ve râzı olduğu amel-i sâlihler sûretinde güzelliklere vesîle olmasını nasip ve müyesser eylesin.
Âmîn…
Yine bu vesîleyle, elinizdeki bu eseri, büyük bir ihlâs ve gayretle hazırlayan Dr. Murat KAYA kardeşimize ve onu siz muhterem okuyucularımıza hediye eden Altınoluk Dergimize teşekkür eder, hizmetlerinin bir sadaka-yı câriye olarak Hak katında makbûliyetini niyâz ederim.
Osman Nûri TOPBAŞ
Üsküdar, 2009