Fazîletleri

Osman (r.a), Allah Rasûlü’ne iki defa damat olmuş ve Cennet’le müjdelenmiştir.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in:

“Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğreteninizdir!”[1] hadîs-i şerîfini rivâyet eden Osman (r.a), Kur’ân-ı Kerîm’e büyük hizmetlerde bulunmuştur. Onun Kur’ân’a çok ehemmiyet verip hizmet ettiğini gören halk da bu yolda yürümüş, idârecilerini örnek almışlardır. Nitekim Ebû Abdurrahmân es-Sülemî (r.a), Hz. Osman’ın hilâfet devrinde kıraat hocalığına başlamış ve uzun müddet bu vazîfesine devam etmişti. Zaman zaman, Kûfe’de imâmet ve Kur’ân muallimliği yaptığı mescidi kastederek şöyle derdi:

“–Beni şu makâmımda oturmaya sevkeden şey, Allâh Rasûlü’nün: «Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğreteninizdir!» hadîs-i şerîfindeki müjdeye nâil olabilme arzusudur.” (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 21; Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15)

Hz. Osman’ın en mühim hizmetlerinden biri Kur’ân-ı Kerîm’i çoğaltarak belli başlı İslâm merkezlerine göndermesi olmuştur. Yaptığı bu hizmetler sebebiyle “Câmiu’l-Kur’ân: Kur’ân’ı Toplayan” vasfıyla tebcîl edilen Osman (r.a), Kur’ân-ı Kerîm ile çok meşgul olduğu için iki Mushaf eskitmişti. Her sabah kalktıklarında Mushaf-ı Şerîf’i hürmetle öpmeyi âdet hâline getirmişti.[2]

Hz. Osman (r.a), Cuma gecesi Bakara sûresini okumaya başlar, Perşembe gece­si hatmi tamamlardı. Yani haftada bir hatmederdi. Diğer sahabîlerden İbn-i Mes’ûd (r.a) da, Kur’ân-ı Kerîm’i cumadan cumaya bir defa, Ramazan’da da üç günde bir hatmederdi. Muâz (r.a), üç günden daha kısa sürede bitirmeyi hoş görmezdi. Temim ed-Dârî’nin de haftada bir defa hatmettiği rivâyet edilir.

Osman (r.a), hilmi, vakarı ve cömertliği ile meşhûr olmuştu. Hayatı boyunca pek çok infaklarda bulunmuştur. Müslümanların susuzluk çektiği bir devirde Rûme kuyusunu satın alarak vakfetti. Zorlu sefer olan Tebük’e ordu hazırlanırken en büyük maddî yardımı o yaptı…

Osman (r.a), fazîlette önde gelen sahâbilerdendi. İbn-i Ömer (r.a) şöyle der:

“Biz Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) zamanında insanları derecelendirir ve şöyle sıralardık:

«Ümmet-i Muhammed’in, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den sonra en efdali Ebû Bekir, sonra Ömer, sonra Osman’dır.»

Allah Rasûlü (s.a.v) bu sıralamayı işittikleri hâlde itiraz etmezlerdi.”[3]

Hz. Osman’ın fazîletine işâret eden bazı âyet-i kerîmeler nâzil olmuştur:

Meşhur müfessirlerden Dahhâk’ın bildirdiğine göre:

“Allah’a ve Peygamberi’ne îman edenler var ya, işte onlar, Rableri yanında sıddîk (özü sözü doğru olanlar) ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır…”[4] âyet-i kerimesi, herkesten önce müslüman olan sekiz kişi hakkında nâzil olmuştur. Bunlar da Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hamza, Talha, Zübeyr, Sa’d ve Zeyd (r.a) Hazarâtı’dır.[5]

Hz. Ali (r.a) birgün insanlara hitâb ederken:

“Tarafımızdan kendilerine güzel âkıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar Cehennem’den uzak tutulurlar.”[6] âyetini okumuş ve:

“–İşte Osmân, âyette bahsedilen bahtiyarlardandır” demiştir.[7]

Ashâb-ı kirâm arasında Osman (r.a) kadar güzel ve eksiksiz konuşan biri yoktu. Lâkin o, hatâ yapma korkusuyla hadis rivayet etmekten çekinir ve şöyle buyururdu:

“Beni Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den hadis nakletmekten meneden şey, kendisinden çokça hadis ezberleyen ashâbından olmayışım değildir. Lâkin ben O’nun:

«Kim söylemediğim birşeyi benim ağzımdan uydurursa, Ateş’teki yerine hazırlansın!» buyurduklarını işittiğime şâhitlik ederim.” (Heysemî, I, 143)

Osman (r.a) bütün seneyi oruçla geçirirdi. İlk saatlerinde birazcık uyuduktan sonra geceleri de sabaha kadar ibadet ederdi.[8] Allâh Rasûlü’nün Sünnet’ine candan bağlı idi. O’nun izini adım adım tâkip etmek isterdi.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in ehl-i beytine son derece tâzim ve hürmet gösterirdi. Meselâ binek üzerindeyken Allah Rasûlü’nün amcası Abbâs (r.a) yanından geçecek olsa, hemen yere iner ve yaya olarak yürümeye başlardı.

Münâkaşa ve kavgayı sevmez, zulüm ve haksızlıktan da son derece sakınırdı. Bu yüzden kendisini şehid etmek için gelen kâtillere bile mukâbele etmemiştir.

Abdurrahman ibn-i Mehdî şöyle der:

“Hz. Osman’da iki ahlâk vardı ki bunlar ne Ebû Bekir Sıddîk’ta, ne de Hz. Ömer’de mevcuttu. Birincisi mazlum olarak şehit edilinceye kadar sabır göstermesi; ikincisi de tüm müslümanları bir Mushaf-ı Şerif üzerinde toplamasıdır.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 58)



[1] Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân 21.

[2] Kettânî, II, 196-197

[3] Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 4, 7; Ebû Dâvûd, Sünnet, 8/4627, 4628; Tirmizî, Menâkıb, 18/3707.

[4] el-Hadîd, 19.

[5] İbnu’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, VIII, 170.

[6] el-Enbiyâ, 101.

[7] İbn Ebî Şeybe, Musannef, VII, 492.

[8] Ebû Nuaym, Hilye, I, 56.

%d bloggers like this: