Günahı Hiç Arzulamayan: Hz. Yahyâ (a.s)

Yahyâ (a.s) Kur’ân’ın beş âyetinde zikredilen[1] ve İsrâiloğullarına gönderilen bir peygamberdir. Hz. Zekeriyyâ’nın oğludur. İsa (a.s) ile teyze çocuklarıdır.[2]

Zekeriyyâ (a.s), Hz. Meryem gibi “Allah’a teslim olmuş, temiz, iffetli” bir çocuğunun olmasını istiyordu. Allah’a niyaz etti. Allah teâlâ ona, “Yahyâ” isminde bir evlat müjdeledi ve bu ismin daha evvel kimseye verilmediğini bildirdi. Bu müjde karşısında sevinen Zekeriyyâ (a.s) büyük bir şaşkınlıkla hanımının kısır, kendisinin de ihtiyarlığın son noktasında olduğu hâlde bunun nasıl gerçekleşeceğini sordu. Olacağında şüphesi yoktu ancak nasıl olacağını soruyordu. Allah teâlâ, kendisini hiçbir şey değilken yarattığı gibi oğlunu yaratmasının da kolay olduğunu söyledi. Zekeriyyâ (a.s) kalbinin mutmain olması için bir işaret istedi. Allah teâlâ da işaret olarak, sapasağlam olduğu hâlde üç gün insanlarla konuşamayacağını bildirdi. Zekeriyyâ (a.s) o günlerde mâbedden çıkar ve işaretle insanlara sabah akşam Allah’ı tesbih etmelerini emrederdi.[3]

Çocukluğu

Yahyâ (a.s) daha küçük yaşta iken Allah teâlâ ona hikmet, kalp yumuşaklığı, ruh temizliği ve sâfiyeti vermişti. Onun son derece olgun bir çocukluk hayatı geçirdiği nakledilir. Sekiz yaşında Beytü’l-Makdis’in hizmetine girip on beş yaşına kadar orada gündüzleri hizmet ettiği, geceleri de gözyaşları içinde ibadetle meşgul olduğu rivayet edilir.[4] Yani o çocukluğundan itibaren Allah’a karşı güçlü bir itaat hayatı yaşamıştır.[5]

 Gençliği

Bize gelen rivayetlerden Hz. Yahyâ’nın gençliğinde şatafattan uzak, sade bir hayat yaşadığı anlaşılmaktadır. Buna göre onun yemesi, içmesi ve giyinmesi son derece mütevazı idi.[6] İnsanlara da, fazla yiyecek ve giyeceklerini paylaşmalarını, kanaati, aç gözlülükten ve zorbalıktan uzak durmayı, güzel ahlâkı, adâleti tavsiye ederdi. Günahlardan uzak durmaya, tevbe ederek manevî temizliği elde etmeye ayrı bir ehemmiyet verir, âhiret ve hesap günü için hazırlanmayı ısrarla vurgulardı.

32 yaşında Yahudiler tarafından şehid edildi.[7] Rasûlullah (s.a.v) Miʻrâc’da onunla ikinci kat semâda karşılaşıp selâm vermiş, o da selâma karşılık verdikten sonra “Merhabâ ey sâlih kardeş ve sâlih nebî” demiştir.[8]

Güzel Ahlâklı İdi

Hz. Yahyâ’nın yüzü ve sûreti güzel, yumuşak huylu bir genç olduğu nakledilir.[9] O anne babasını çok sever, emirlerine itaat eder, isteklerini yerine getirmek için koşar, onlara asla karşı gelmez ve isyan etmezdi. Cebbâr ve isyankâr değildi. Aksine sâlihlerdendi.[10] Aynı zamanda rahmet, şefkât, rikkat, muhabbet ve tazim duygularıyla doludur.[11]

Efendi Bir Delikanlı

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yahyâ’nın bir sıfatı olarak “Seyyid” kelimesi zikredilir. Kısaca “efendi” diye tercüme edilen bu kelime yüksek seciyeli; ilimde, fıkıhta, anlayışta, ibadette, hilimde, veraʻda üstün; şerefli, akıllı, takvâ sahibi, kerîm, güzel ahlâklı, Allah katında değerli olan ve öfkesine mağlup olmayan diye tefsir edilmiştir.[12] Bunun yanında kerîm, halîm, bâtıla tenezzül etmeden güzel bir şekilde insanların rızasını alan, yaşıtlarına üstün, idareciliğe lâyık diye de anlaşılmıştır.[13]

Hiç Günâha İstek Duymadı

Allah teâlâ Hz. Yahyâ’nın son derece iffetli ve nefsine hâkim bir genç olduğunu bildirir.[14] O günahlardan uzak duran tertemiz bir genç idi, bedenini Rabbine tâatte kullanır, devamlı amel-i sâlihler işlerdi. Her türlü hayır ve iyilik hususunda artarak devam eden bir gelişim gösterirdi.[15] Rasûlullah (s.a.v) onun çok hayırlı bir kişi olduğunu ifade ettikten sonra; “Hiçbir kötülük yapmadı, hatta böyle bir şeyi aklından bile geçirmedi” buyurmuştur.[16] Yine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğullarından herkes mutlaka bir hata (günah) işlemiş veya buna istek duymuştur, ancak Yahyâ b. Zekeriyyâ bunun hâricindedir.”[17]

Hikmetle Tebliğ

Kur’ân’da Hz. Yahyâ’ya küçük yaşta “hüküm” verildiği bildirilmektedir.[18] Bu kelimeyi müfessirler anlayış, ahkâm, marifet ve hikmet diye tefsir eder, Allah teâlâ’nın ona daha küçük yaşta Kitâbullah’a karşı derin bir anlayış verdiğini söylerler.[19]

Yahyâ (a.s) büyüyüp genç olduğunda Allah teâlâ ona, “Ey Yahyâ kitaba sımsıkı sarıl!” buyurdu.[20] Kitaba sarılmak gerçekten çok anlamlı bir hayat felsefesiydi. O da genç yaşta Tevrat’ı eline aldı, İsrailoğullarına vaaz ve nasihat etmeye başladı.[21] İsrailoğullarının bayramlarında ve toplantı yerlerinde durup vaaz eder, onları Allah’a ibadete davet ederdi.[22] Şam’a gidip İsa (a.s) ile buluştuğu zaman da halkı Allah’a ibadete davetten geri durmamıştı.[23] Hz. İsa’nın onu on iki havarisinin başında insanlara Allah’ın emir ve nehiylerini bildirmek üzere gönderdiği de rivayet edilir.[24]

Onlar âile olarak faziletli insanlardı. Cenâb-ı Hak “Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlardı” buyurur.[25] Yani onlar âile olarak Allah’a itaat eder, kendilerini O’na yaklaştıracak ameller işler ve hep hayırlara koşarlardı.[26]


[1] Âl-i İmrân 3/39, el-Enʻâm 6/85, Meryem 19/7, 12, el-Enbiyâ 21/90.

[2] Buhârî,Enbiyâ, 43.

[3] Meryem 19/7-11.

[4] İbn Kuteybe, Uyûnu’l-ahbâr, II, 317.

[5] Meryem 19/12.

[6] Ahmed b. Hanbel, ez-Zühd, 68, 76; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, I, 268.

[7] Mustafa Âsım Köksal, Peygamberler Tarihi, 298.

[8] Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 6; Müslim, Îmân, 259, 264.

[9] Hâkim, el-Müstedrek, II, 647/4150.

[10] el-Enʻâm 6/85; Âl-i İmrân 3/39; Meryem 19/14.

[11] Meryem 19/13; Taberî, XVIII, 155-159.

[12] Âl-i İmrân 3/39; Taberî, VI, 374-376.

[13] Elmalılı, Hak Dîni, II, 1096.

[14] Âl-i İmrân 3/39.

[15] İbn Atıyye, IV, 8.

[16] Heysemî, Mecmau’z-zevâid, VIII, 209.

[17] Ahmed, Müsned, I, 292, 295, 301.

[18] Meryem 19/12.

[19] Mukâtil, II, 622; Taberî, XVIII, 155; İbn Atıyye, IV, 7.

[20] Meryem 19/12.

[21] Saʻlebî, Arâisü’l-mecâlis, 379.

[22] Saʻlebî, Arâisü’l-mecâlis, 376.

[23] Saʻlebî, Arâisü’l-mecâlis, 376.

[24] Taberî, Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk, I, 586; Saʻlebî, Arâisü’l-mecâlis, 379.

[25] el-Enbiyâ 21/90.

[26] Taberî, XVIII, 521.

%d bloggers like this: