Enes (r.a) şöyle anlatır:
“(Ensâr’dan) Benû Selime (Mescid-i Şerîf-i Nebevî’ye uzak düşen) menzillerinden göçüp Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’e yakın bir yere gelip yerleşmek istemişlerdi. Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) Medîne’yi (koruyan bu menzili) ıssız bırakmalarını hş görmediler ve onlara:
«–Attığınız adımların ecrini hesâba katmaz mısınız?» buyurdular.” (Buhârî, Ezân, 33)
Şerh:
Selime Oğulları’na mensup olan Câbir ibn-i Abdillah (r.a) şöyle anlatır:
“Evlerimiz Mescid’den uzakta idi. Bunları satıp Mescid’e yakın yerlere gelmeye niyet etmiştik. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bizi bundan nehyedip:
«–Attığınız her adıma mukabil size bir derece vardır!» buyurdular.” (Müslim, Mesâcid, 279)
Bu hadîs-i şerîf namaz için atılan her adıma ecir verileceğine ve adımlar ne kadar çok olursa ecrin de o kadar fazla olacağına delâlet ettiği gibi, camiye yakın bir yerde ikamet etmenin de müstehap olduğunu göstermektedir. Çünkü Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) onların asıl maksatlarını tenkit etmemişler, yalnız Medine civarının boş bırakılmasını askeri bakımdan, emniyet cihetinden münasip görmemişlerdir.
Aşağıdaki âyet-i kerimenin de bu hâdise üzerine nâzil olduğu haber verilmektedir:
“Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) sayıp yazmışızdır.” (Yâ-sîn, 12)
Büyük tefsir âlimi Mucâhid, bu âyet-i kerimede geçen “âsâr: izler” lâfzını “hutâ: adımlar” diye tefsir etmiş, bunun da “yeryüzünde yürürken ayaklarının bıraktığı izler” olduğunu söylemiştir. (Buhârî, Ezân, 33)