İbn-i Abbas (r.a) şöyle demiştir:
“Farz namazdan çıkınca insanların yüksek sesle zikretmeleri tâ Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in zamanında var idi.” “Ben bu sesi işitir işitmez bununla (yani zikir seslerinin yükselmesiyle) namazdan çıktıklarını anlardım.” (Buhârî, Ezân, 155)
Şerh:
Mezheb imamları, tekbir ve zikr ile ses yükseltmenin müstehap olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. İmam Şafiî, bu hadisi, Rasûlullah Efendimiz’in daima yapmayıp bazen sahabilerine zikrin keyfiyetini öğretmek için cehren zikretmiş olduğuna hamletmiştir. Bu sebeple namazdan çıktıktan sonra imam ve cemaatin gizlice zikretmeleri gerektiğini, tâlim maksadı olursa, öğretmek için bazen açıktan zikredip sonra tekrar gizlemeleri gerektiğini söylemiştir.
***
Ebû Hüreyre (r.a) şöyle anlatır:
“Fakirler Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e gelerek:
«–Servet sahipleri en yüksek dereceleri ve devamlı nimeti alıp gittiler. Onlar bizim kıldığımız gibi namaz kılıyor, bizim tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar. Buna ilaveten, fazla malları olduğu için haccediyor, umre yapıyor, cihad ediyor, sadaka veriyorlar» dediler.
Rasûlullah (s.a.v) onlara şöyle buyurdular:
«–Size bir şey haber vereyim mi ki, siz onu yaptığınız takdirde hem (bu hususlarda) sizi geçmiş olanlara yetişirsiniz, hem de sizden sonraya kalanlardan hiçbir kimse size yetişemez. Aynı zamanda içinde bulunduğunuz cemaat içinde en hayırlı insanlar olursunuz. Meğerki (onların içinde size tavsiye ettiğim amelin) benzerini yapan biri bulunsun. Her farz namazdan sonra otuzüçer kere tesbih eder, tahmidde bulunur ve tekbir alırsınız».”
(Râvî Sümeyy der ki): Aramızda ihtilaf ettik, bazımız “otuz üç kere tesbih, otuz üç kere tahmid eder, otuz dört kere tekbir alırız” dedi. Bunun üzerine sormak için (râvî Ebû Sâlih’in) yanına döndüm. O:
“–Her biri otuz üç oluncaya kadar Sübhânallah, Elhamdülillah, Allahuekber dersin” buyurdu. (Buhârî, Ezân, 155)
Şerh:
Hadisteki “sizlerden sonraya kalanlar” ifadesiyle, bu zikri yapmayıp, derecelere nail olmakta geri kalanlar kastedilmektedir.
En hayırlı olan insanların, sadaka veren zenginlerle zikreden fakirlerin toplamı olması daha uygundur. Zira hayırlılık, sadece zikreden fakirlere tahsis edilirse, zikrin sadakadan mutlaka efdal olduğuna hükmetmek gerekir ki, bu daima böyle olmaz.
Fakirleri teselli eden Rasûlullah Efendimiz’in onlara zikir öğretmesinden maksat, zenginleri fakirlerin aşağısında bırakmak değil, fakirlerin mâlî kudretleriyle yetişemeyecekleri sevaplara, yüksek derecelere ve devamlı nimete kolaylıkla yetişebilmelerinin yolunu göstermektir. Çünkü “Bu Allah’ın bir fadlıdır ki, onu kime dilerse ona verir.” (el-Mâide, 54; el-Hadîd, 21; el-Cuma, 4) (Ahmed Naîm Efendi, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, II, 904-906)
***
Mugîre bin Şuʻbe’nin kâtibi Verrâd şöyle demiştir:
“Mugîre bin Şuʻbe, Muâviye’ye yazdığı bir mektupta bana şöyle imlâ etti:
«Nebî (s.a.v) her farz namazdan sonra:
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ، وَلَهُ الْحَمْدُ، وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ، اَللّٰهُمَّ لَا مَانِعَ لِمَا أَعْطَيْتَ، وَلَا مُعْطِيَ لِمَا مَنَعْتَ، وَلَا يَنْفَعُ ذَا الْجَدِّ مِنْكَ الْجَدُّ
“Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur, onun hiçbir ortağı yoktur, mülk onundur, hamd ona mahsustur, her şeye kudreti yeten de odur. Allah’ım, senin verdiğine mâni olabilecek, vermediğini verebilecek yoktur. Servet sahibinin zenginliği ve bahtı, senin lûtuf ve ihsanının yerine geçip de ona fayda veremez” derlerdi».” (Buhârî, Ezân, 155)
Şerh:
Bu zikri, selam verip namazdan çıktıktan sonra okumak müstehaptır. Bundan başka okunması müstehap olan zikirler de vardır.